Mutsuz insanların kentte yaşamaları daha iyidir. İnsan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz. Bunu kendiliğinden anlayacak zamanı yoktur, hep meşguldür.
Kadını üniversiteye, devlet dairelerine kabul ederek özgür kılıyorlar, ama ona yine bir zevk nesnesi olarak bakıyorlar. (...) Lise ve üniversite bunu değiştiremez. Bu ancak erkeklerin kadınlara ve kadınların kendilerine bakışının değişmesiyle mümkün olabilir.
"Benim içimde ona karşı en azından korkunç bir nefret sık sık kaynayıp köpürüyordu!Zaman zaman çay dolduruşuna, ayağını sallayışına ya da kaşığı ağzına götürüp çayı gürültüyle içişine bakıyor ve sanki bu yaptığı çok büyük bir suçmuş gibi ondan nefret ediyordum.Bu öfke patlamalarının bende aşk diye adlandırdığımız dönemlerdeki gibi son derece düzenli bir şekilde ortaya çıktığının farkında değildim o sıralar. Aşk dönemi, öfke dönemiydi; enerjik aşk dönemi, uzun bir öfke dönemi, aşkın daha zayıf bir şekilde ortaya çıkması da kısa bir öfke dönemiydi. İkisinin de, aşkın da öfkenin de aynı şekilde en hayvani duygu olduğunu, bu duygunun farklı uçları olduğunu anlamıyorduk o zamanlar.Durumumuzu anlamış olsaydık bu şekilde yaşamak korkunç bir şey olurdu; ama biz bu durumu anlamıyor, görmüyorduk.Yanlış bir yaşam sürdüğü sırada durumunun berbatlığını görmemek amacıyla etrafını bir duman tabakasıyla örebilen insan için bu hem bir kurtuluş yolu, hem de idam kararı demektir.Biz de öyle yapıyorduk. "
Mutsuz insanların kentte yaşamaları daha iyidir. İnsan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz. Bunu kendiliğinden anlayacak zamanı yoktur, hep meşguldür.
Sayfa 63 - İş Bankası Kültür Yayınları, Çev: Ayşe Hacıhasanoğlu, XlV Baskı, Ağustos 2023, İstanbul.Kitabı okudu
...çocukların ya zevk almanın önünde bir engel, ya talihsiz bir kaza ya da önceden belirlenen sayıda çocuk doğduğunda bir tür zevk olarak görüldüğü toplumumuzda, bu çocuklar, akıllı ve sevgi dolu varlıklar olarak onları ileride bekleyen görevler değil, sadece anne babalarına verebilecekleri zevkler göz önüne alınarak yetiştiriliyor. Dolayısıyla insan yavruları hayvan yavruları gibi yetiştiriliyor. Anne babaların asıl özen gösterdikleri konu, çocuklarını insana yaraşır bir hayata hazırlamak değil, karınlarını daha iyi doyurmak, boylarını uzatmak, temiz, beyaz, tok, güzel çocuklar haline getirmektir.
Mutsuz insanların kentte yaşamaları daha iyidir. İnsan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz. Bunu kendiliğinden anlayacak zamanı yoktur, hep meşguldür. İşler, sosyal ilişkiler, sağlık, çocuklarım hastalıkları, eğitimleri. Kâh birilerini konuk etmek, birilerine gitmek gerekir; kâh filancayı seyretmek, falancayı dinlemek. Ne olsa kentte her an bir, bazen de bir anda iki, üç görmezden gelinemeyecek ünlü kişi vardır. Kâh kendinizin, aileden birilerinin, kâh öğretmenin, yardımcı öğretmenin, dadının hastalıklarının tedavisi gerekir; hayat boş, bomboş işlerle doludur. İşte biz de bu şekilde yaşıyorduk ve birlikte yaşamanın sancısını daha az hissediyorduk. Ayrıca ilk zamanlar yeni bir kente, yeni bir daireye yerleşmek gibi harika bir uğraşımız vardı, bizi oyalayan bir başka şey de kentten köye ve köyden kente gidip gelmelerdi.