Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kendi kendime şöyle düşündüm: Ah, mutluluk ışığa doğru akar, biz de dünya ne kadar neşeli bir yer deriz; halbuki sefalet kendi vakarında saklanır ve biz de hani, bu dünyada sefalet yok deriz.
Bu yaşıma geldim, ilk kez altında ezildiğim, canımı yakan bir kederle karşı karşıya kalmıştım. Şimdi daha iyi anlıyorum ki, önceleri can sıkıcı ufak tefek üzüntüler dışında pek bir şey hissetmemişim. Şimdiyse müşterek insaniyet bağı diyebileceğim bir şey tarafından karşı konulmaz bir biçimde kasvete sürükleniyordum. Herkesin payına eşitçe düşen keder! Nihayetinde ben de Bartleby de Adem'in oğulları değilmiydik?
Reklam
Aslına bakılırsa, benim elimi kolumu bağlayan ve hatta beni büyük bir acziyete düşüren, Bartleby'nin sesinin o eşsiz yumuşaklığıydı. Çünkü maaşlı çalışanının kendisine talimat verip, onu kendi işyerinden kapı dışarı etmesine bir karşılık veremeyen insan aciz değildir de nedir?
Her geçen gün Bartleby'ye daha da alıştım. İsitikrarı, israftan kaçınması, mütemadiyen çalışması (paravanının arkasında hayallere daldığı zamanlar hariç tabii), inanılmaz sakinliği, davranışlarının hiçbir olay ya da durum karşısında değişmemesi onu değerli bir çalışan haline getirmişti. Belki de hepsinden de önemlisi şuydu: Bartleby, her zaman işyerindeydi; sabahları, gün boyu ve hatta akşam- ları. Dürüstlüğünden yana en ufak bir şüphem yoktu.
Gayretli bir insanı çileden çıkarmak için pasif direniş sergilensin yeter! Böyle direnilen kişi hâlâ insanlığını muhafaza ediyorsa ve direnen kişi pasifliğiyle kimseye bir zarar vermiyorsa, böyle durumlarda, direnilen kişi daha keyifli anlarında, akıl ve mantıkla halletmesi imkânsız olan meseleyi ancak hayal gücüyle halledebilmek için babacan bir çaba gösterir.
"Niçin bu karşılaştırmayı yapmayı reddediyorsun?" "Yapmamayı tercih ederim." Karşımda başka biri olsaydı öfkemi bütün şiddetiyle derhal üzerine boca eder, söyleyeceği ke- limeleri ağzına tıkar ve onu palas pandıras dışarı fırlatırdım. Ama Bartleby'nin öyle bir hali vardı ki benim irademi sadece tarif edemeyeceğim bir şekilde elimden almakla kalmıyor, korkunç bir acıma duygusuyla içimi dolduruyor ve kafamı allak bullak ediyordu.
Reklam
"Yapmamayı tercih ederim," dedi yine. Bir anda gözüm seğirmeye başladı. Yüzündeki o boş sakinlik mavi gözlerinin donuk dinginliği içinde daha da çıldırtıcı bir hal almıştı. En ufak bir heyecan yoktu yüzünde. Tavrında ne bir rahatsızlık, ne öfke, ne sabırsızlık ne de en ufak bir kabalık vardı. Yüzünde insana özgü herhangi bir duygunun en küçük emaresi bile yoktu. Aksi olsaydı zaten hiç tereddüt etmeden onu derhal kovardım. Fakat ha alçıdan yapılmış cansız Cicero büstümü dışarı atmışım, ha Bartleby'yi, değişen bir şey olmazdı. Hayretimi muhafaza ederek bir süre öylece karşısında dikildim.
"Yapmamayı tercih ederim!"
Oturuşumu değiştirmeden ona seslenip hemen ne yapmasını beklediğimi söyledim, yani bu kısa belgeyi benimle birlikte incelemesini. Bartleby'nin istifini bile bozmadan gayet yumuşak fakat kararlı bir ses tonuyla verdiği cevabı duyduğumda ise yaşadığım hayreti, hayır hayır, dehşeti tahmin bile edemezsiniz: "Yapmamayı tercih ederim!" Bir süre öylece oturup kendime gelmeye çalıştım.
Ve tanışıyoruz kendisiyle...
Verdiğim iş ilanı karşılık bulmuştu. Bir sabah genç bir adamı işyerimin kapısının eşiğinde dikilirken buldum; yazın sıcağından kapıyı açık bırakmıştık. O görüntüsü hâlâ dün gibi aklımdan çıkmıyor: Derli toplu dursa da beti benzi atmış, yine de saygısını büyük ölçüde muhafaza eden dünyanın en hüzünlü genci! Bu Bartleby'den başkası değildi.
Milyonlarca kötü insanı unutup, insanoğlunun tükenmez dürüstlüğüne inanacağım geliyor körü körüne.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.