Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yan, ey eşiğim, ey der ü divârım, yan! Çıktık yola... ey şüphem, ey inkârım yan! Leylâ da, Zelıhâ da cezâ oldu sana.. Kaldın çölün insafına, yan bağrım, yan!
Sen, dehri gezip şûhların şûhunu bul! Sen, ruhunu kaybeden çocuk., ruhunu bul! Lâkin, dilerim, sen de bu gül devrinde Güller arıyorken dil-i mecrûhunu bul!
Reklam
Sonsuz gece başlayınca, bitmez, çocuğum.. Kurşunlu bulutlar yığılır üstümüze. Günler yüzünün seyrine yetmez, çocuğum.
Artık ne sızın kaldı, ne bir gam gelecek; Gam, günlerinin üsiüne akşam gelecek..
Yer burda, semâ orda., yolun, hangisine? Dalmak dilemez misin ebed ninnisine? Varlık dağılıp hicret ederken evlân Kat mâvini, sen de, göklerin mâvisine!
«Zâlim» demedim kimseye, «hâin» demedim.. Vurdun bana ey el, «ne bu hâlin!..» demedim, însanlık için duâ duâ yalvardım; Tel'îne ve bedduaya «âmin!» demedim.
Reklam
Yer, gök duman olmuş; göremem: yol neresi? Sağ hangi taraîtı, söyleyin; sol neresi? Ey bilmece, ben de bilmem artık, bu tenin Kalbim neresiydi; el, ayak kol neresi?
Dil ehli, dilince seslenip «sâkîî!» der.. Rüzgârların avazı «Hüvel-bakıî.» der... Artık, unutulmuş gibidir rengi, meyin.. Sordum: biri «mâî», biri «Ieyâkî» der.
Bir hayli emek, hayli tevekküldür bu.. Bir başka edâ, başka tehayyüldür bu.. İster kadeh, ister dudak, ister elvan.. Taş devrini gül devri yapan güldür bu
Mirzâ Bîdil (k.s.) buyurur. Rubâî: Tercüme: “O zât-ı ahadiyyenin âyîne-i kudreti ve o sıfât ve esmâ îcâd ve izhârının cevheri mertebe-i gaybda Ahad’dır; ve mertebe-i şehâdette ise, Ahmed’dir. İşte her iki cihân seyrinin rumûzu budur.” Rubâî için bk. Yâkub Han Kaşgarî, Tavzîhu’l-Beyân, s. 348. Krş. Rubâiyyât-ı Bîdil, s. 1.
Sayfa 1490 - cilt 2
733 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.