Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Allah, maddeden ayrı telakki edilemez ve O başka hiçbir maddede mükemmel olmadığı kadar beşerî maddede ve erkekte mükemmel olmadığı kadar kadında kamilen tecellî etmektedir. Çünkü O, yani Allah, ya fail zaviyesinden veya münfail zaviyesinden veya her iki zaviyeden müşahade edilmektedir. Bu sebeble, bir erkek, Allah’ı kendi şahsında, kadının erkekten vücûd bulduğu hakikati zaviyesinden bakmak üzere temaşa ederse, o zaman o Allah’ı, fail olduğu bir zaviyeden murakabe eder; ve kadının erkekten vücüd bulduğunu ihmal ederse, o zaman Allah’ı, münfail olduğu bir zaviyeden temaşa eder, çünkü o Allah’ın mahluku sıfatı ile, Allah’a münasebetinde mutlak münfaildir. Ancak o Allah’ı kadında temaşa ederse, bu takdirde o, Allah’ı hem fail hem de münfail zaviyesinden temaşa etmiş olur. Kadının suretinde tecellî eden Allah, erkeğin rûhu üzerinde tam hakimiyete sahip olduğu hakikatinden hareketle ve erkeği kendisine hepten ve külliyen teslim olması ve kendi tahakkümü altına alması için sevk ettiğinden, faildir; ve Allah münfaildir de, zira, Allah kadında tecellî ettiğinde, erkeğin iradesi altında olduğundan, onun emirlerine tabidir. Bu sebeple Allah’ı kadında görmek demek, Onu bu zaviyelerin her ikisinde görmek demektir; bu tarz bir temaşa ise, Onu tecellî ettiği, diğer bütün farklı suretlerde temaşa etmekten daha mükemmeldir.
Sayfa 104 - ibn-i arabî
Sadece cüz Küll’ü aramıyor, Küll de kendisinden ayrılmış cüz’ü arıyor.
Sayfa 179
Reklam
“Enel-Hak” demeyi herkes büyük davadır zanneder. “Enel-abd” davası büyüktür. “Enel-Hak” davası azim tevazudur. Zirâ “Ben abd-i Hudayım” diyen kimse, iki mevcud isbat eder. Birisi kendisi için ve diğeri de Hüda içindir. Fakat “Enel-Hak” diyen kimse, kendisini yok edip ve ber-hevâ eyleyip “Enel-Hak” der; yani “Ben yokum, hep O’dur; Huda’dan başka mevcut yoktur; ben külliyen adem-i mahz ve hiçim” der. Bu makamda tevazu ziyâdedir...
Sayfa 164 - rumî
Çiğ kişiyi, “hicran” ateşi pişirir budur onu kurtaran riyadan...
Sayfa 152 - rumî
Tasavvufun ismi eskiden yoktu ancak onun özü herkesin içindeydi.
Ararsan Mevla'yı kendinde ara Kudüs'te, Mekke'de, hacda değildir.
Reklam
Fakirin sabrının mı yoksa zenginin şükrünün mü daha yüksek bir mertebe olduğu konusunda ihtilaf vardır.
Allah'a tam olarak tevekkül etmemel imansızlık belirtisidir.
"Az ye, az uyu, az konuş" kaidesi, mutasavvıfların en temel kaidelerindendir.
Bir görüşe göre tasavvuf, İslam'ın bâtınî, derûnî kısmıdır fakat tüm dünya dinlerinin mistik yorumları gibi onun da sayısız veçhesi vardır
Reklam
Hakiki reculiyyet, yani “erlik”, “insanın, hulkiyeti ve hevalarının karanlığından kurtulup, aklın ve manevi irşadın ziyası ile tezkiyesine müteakip” tekmil edilmektedir, diyor İbn Arabi. Ancak, Tarik-i Rabb’in külfetine icap edemiyen erkekler ise, “karılardan” beter ve zelil telakki edilmektedir.
Sayfa 79
Cehenneme su dökmek ve Cenneti de ateşe vermek istiyorum, ta ki bu iki perde berhava olsun ve insanlar Allah’a cehennem korkusu veya cennet umudu ile değil, ama O’na yalnız O’nun ezeli Cemali uğruna ibadet etsinler.
Sayfa 38 - râ’bi’atü’l-adeviyye
Annemarie Schimmel, Pakistan'ın "fikir babası" olan büyük İslam şairi Muhammed İkbal'in "Irmak" başlıklı şiirini Farsçadan Almancaya tercüme etmiştir. Bu şiir Goethe'nin kasidesinin yaratıcı bir şekilde dönüştürülmüş farklı bir tasviridir? Dindar bir Müslüman olan Muhammed İkbal, her zaman Goethe'de bir ruh akrabasını görmüş ve övmüştür. Maamafih Goethe'nin İslam dünyasında nasıl görüldüğünü anlatmak için müstakil bir kitap yazmak gerekir.
Goethe'nin Kur'an seçmelerinden bir çoğu Peygamber Hz. Muhammed'in şahsiyetine ve Peygamberlik makamına istinat eder. Bu anlamda Goethe, 3. Sure, 138'inci âyeti not eder; Hz. Muhammed'in, tıpkı kendinden öncekilerin de olduğu gibi, "Allah'm elçisinden başka bir şey olmadığı" ifade edilir. Aynı şekilde 13. Sure, 8. Âyette vurgulandığı üzere, Hz. Muhammed'in sadece bir "tebliğci" olduğu dile getirilir. Goethe'nin 29. Sure, 47 Ayete ilgisi, Hz. Muhammed'in okuyup yazma bilip bilmediği sorusuyla alakalıdır. Kur'an'ın ilgili âyeti bunu ısrarla reddetmektedir; 7. Sure, 157. Ayette de Hz. Muhammed "ümmi" yani illiterat, okuma yazma bilmeyen olarak tavsif edilmektedir. Bununla ilgili olarak Annemarie Schimmel, (Mystische Dimensionen des Islam, başlıklı eserinin 50'ci sayfasında) şöyle demektedir: "Bu alamet İslamî dindarlığın merkezinde yer almaktadır; zira, tıpkı Hıristiyanlıkta Allah'ın yaratılmamış sözünü kendisi vasıtasıyla tecessüm etmiş olarak almak ve dünyaya hediye etmek için Meryem'in bâkire olmak mecburiyetinde olması gibi, Hz. Peygamberin de ümmî olması yani okuma yazma bilmemesi gerekirdi ki yaratılmamış ilahi söz, onun vasıtasıyla bir kitap olarak beyan edilsin; böylece saf kalabilsin. O, entelektüel bilgi ile kirlenmemiş bir kaptı ki kendisine emanet edilen sözü bütün saflığıyla insanlığa tebliğ edebildi."
Mevlana Şems için
Aşkın gönlüme dolalıdan beri, senin aşkından başka neyim varsa hep yandı. Aklı, dersi, kitabı hep rafa kaldırdım, ama şiirler, gazeller, Rubailer öğrendim. Zahit kişi idim-ezgiler söyletti bana. Eğlence, hayhuy şarap peşinde koşturdun beni. Ağır başımla seccademde otururken, köy çocukları gibi oynamayı Öğrettin!
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.