Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Devlet ekonomiden kültürel yapılanmaya kadar toplumun bütün sınıflan ve katmanlari üzerinde egemendir, şekillendiricidir. Devletçiliği yalnız ekonomik bir gereksinim olarak kabul etmek yanlış olur
Halide Edip’in 19101u yılların başında büyük bir heyecanla kaleme aldığı Yeni .Turanı okuduğumuzda 19301u yılların Halk Fırkası’nin ütopik toplum modelinin ilk izlerini görürüz.
Reklam
Partinin 1918’de feshedilmesinden sonra İttihatçılık ruhu ve düşünce modeli kaybolmamış, Cumhuriyet döneminde de Kemalizm biçiminde adlandırdığımız resmi ideolojinin genel boyutlarını, belirlemiştir.
İttihat ve Terakki''yi bir siyasal akım olarak ele aldığımız zaman bunun başlangıcını 18601ı yıllara kadar uzatmamız mümkündür. İT''nin düşünsel kökenleri "Yeni Osmanlılar'a dayandırılabilir. Daha sonra "Jön Türkler" ve nihayet yurt içerisinde çekirdek örgütlerini kuran asker ve sivil aydınlar bu doğrultuda yer alır. İT, günümüzde bile etkilerini gördüğümüz bir çizginin başlangıç noktasıdır.
Şehit Talât Paşa vatanında
Yığınsız inkılâbın yalnız örgütçüsü mutluluk marşlarına dönüşemeyen ağıtları dinleyerek uyu! En azından yurdundasın ve çok geçmeden bir gün o marşları, türküleri duyabilirsin... İşte bak, Kâğıthaneden, işyerinden çıkmış şu işçinin söylediği türküye, o bildiğin ezgi ama sözleri değişmiş : Hem okudum hem de yazdım Kendi derdimi kendim çözdüm oy! Senin de istediğin bu değil miydi?
Sayfa 503 - Dost Kitabevi
İttihat ve Terakki bir anlamda, bütün ülke halkını öğrenci, kendisi­ni de öğretmen kabul eden bir sivil-asker aydınlar hare­ketidir.Hareket kendi doğrulannı ulusal ve evrensel doğ­rular olarak kabul etmiştir.Bu düşün ve çizginin dışına çıkanlar, aykırı davrananlar ise "gaflet ve delalet” içer­isinde sayılmışlardır. Bundan ötürü demokratik yollar, "vatanın ve ulusun yüksek çıkarlan" adına tıkanmıştır. Üstelik "Vatanın ve milletin ali menfaatlan"nın ne oldu­ğunun tartışılmasına bile tahammül edilmemiştir. Bu hoşgörüsüzlüğün yarattığı sorunlar ise devlet terörünün daha da artmasıyla gözardı edilme durumunda bıra­kılmıştır.
Reklam
Asya’ya yönelik eylemlerin en ünlüsü Rauf Orbay)Bey ve Ömer Naci’nin gerçekleştirdikleri İran Seferi’dir. Rauf Bey İran üzerinden Afganistan ve Hindistan’a kadar uzanarak buralarda karışıklıklar çı­kartma görevini üstlenmiştir. Bu grubun harekatı Al­manlar tarafından engellenmiş,Rauf Bey’e geri dönme emri verilmiştir.Rauf Bey geri dönerken küçük bir müf­rezeyi İran’da bırakmıştır. Bu müfreze Afganistan’a, ora­dan da Hindistan’a ulaşabilmiş ve o yörelerde sınırlı bazı eylemleri gerçekleştirebilmiştir.
Son Dönem Osmanlı Sorunları
Balkan barışının başladığı Eylül 1913’de ülkenin içinde bulunduğu durumun kısa bir tanımı yapılsaydı şunlar söylenebilirdi: Devletin sınırlan daralmıştı.Rume­li bütünüyle elden gitmişti. Oysa bu yöre imparatorluğun en ileri yöresiydi. Geriye kalan Anadolu, Suriye, Irak ve Arap yanmadası ise iktisadi açıdan çok geri kalmış bir yapıdaydı. Bu bölgenin ulaşım, sanayi ve diğer bayındır­lık olanakları bulunmamaktaydı. Halk, devletin yıllar bo­yu süren tek boylu sömürüsünden ötürü merkezî hükümete karşı küskün, cahil ve yoksuldur. Bu yığınlara da­ yanarak büyük atılımları yapılması olanaksız görün­mektedir. Osmanlı aydını bedbinlik içersindedir. Halkın doğruları farkedebilmesi için kısa sürede eğitilmesi ve çağdaş gelişimler doğrultusunda ileri bir düzeye kavuştu­rulması zorunludur. Bu ise bir inanç işi olduğu kadar ekonomik olanaklara bağlıdır. Diğer yandan altı yüz yıl­lık Osmanlı geleneğinin sonucu olarak bütün sorunların çözümü devletten beklenmektedir. Peki devletin bu yönde neler yapması gerektiğini sergileyecek bir model var mıdır?
Babıali Baskını
Sadaret binasının girişindeki salondan gürültüler ve silah sesi duyan Harbiye Nazın Nazım Paşa, salona çıka­rak, Enver Bey ve arkadaşlanna "Ne oluyor? Aklınızca sadareti mi basmaya geldiniz. Haddinizi biliniz" diye azarlayıcı bir tonda bağınnca Yakup Cemil Nazım Paşa’yı vurdu. Sonra Talat ve Enver Beyler Sadrazam’ın odası­na girdiler, ondan istifa etmesini istediler. Bu sözleri işit­memiş görünen Kamil Paşa niye geldiklerini sordu... Bu­nun üzerine Enver Bey halkın ve askerin galeyan halinde olduğunu, kendisinin sadaretten çekilmesini istediklerini söyleyince, Paşa gene biraz direnmek istedi.Fakat so­nunda "Cihet-i askeriyeden vuku bulan talep üzerine..." diye başlayan istifasını yazdı. Enver ve Talat cihet-i aske­riye deyiminin yanına "ve ahaliden" ibaresinin de konma­sını önerdiler. İstifayı alan Enver Bey saraya giderek Ka­mil Paşa’nın istifa mektubunu padişaha sundu. "...Müsaade-i şahaneleri olursa yerine Mahmut Şevket Paşa kulunuzun tayininim ahali ve ordu namına istirham ediyorum. Hükümet kuruluncaya kadar Dahiliye Nezareti işlerine vekil olarak Talat Bey’in bakmasını, Ordu Baş­ kumandanlık Vekaleti’ne Müşir İzzet Paşa’nın getirilme­ sinin münasip olacağını takdirlerine arzediyorum" biçi­minde konuştu. Padişah bütün önerileri kabul etti.Böylece İttihak ve Terakki'yi yeniden iktidara taşıyan Mahmut Şevket Paşa kabinesi kurulmuş oldu.Bu kabinede Sait Halim Paşa Hariciye, Hacı Adil Bey Dahiliye, Rıfat Bey Maliye, Şük­rü Bey de Maarif Nazırı olarak görev aldılar.
1908 Devrimi'nin Topluma Etkisi
1908’den sonra cemiyete yönelik muhalefet de yük­selmeye başladı. Eski Jön Türkler’ in yurda dönmeleri, ce­miyetin bunların önemli bir bölümüne yakın bakmaması muhalefetin ilk nüvesini oluşturdu. Prens Sabahattin, Mizancı Murat, Said-i Kürdi (Nursi) bunların önde gelen­leriydi. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte bütün ülkede esen özgürlük havasının ilk somut sonuçları grev dalgası ile kadın hareketinin başlaması olmuştur. Başta Halide Edip Hanım olmak üzere basında kadın hak ve özgürlüklerinin savunusunu yapan yazılar çıkmış, bu arada o güne kadar görülmeyen, kadın-erkek birlikte alışverişe çıkma gibi eğilimler artmıştır.
Reklam
İttihak ve Terakki Nasıl Alım Yapıyordu
Cemiyet hücreler biçiminde örgütlendi. Hücre mensuplarının dışında kimse birbirini tanımıyordu. Cemiyete üye kaydı için masonlara özgü bir yöntem uygulanıyordu. Önce kuruculardan biri üye yapmak istediği kişiyi mer­keze tanıtıyor, gerekli bilgileri verip, merkezin bu konu­daki kararını bekliyordu. Merkez gerekli incelemeleri ya­pıp, o kişinin üyeliğine karar verirse, yemin merasiminin yapılacağı tarih ve yer belirleniyordu. Adaya kılavuzluk edecek kişi adayı, belirlenen gece alıp, yemin yerine götü­rüyordu. Yemin merasiminin yapılacağı yere yaklaşınca adayın gözleri kapatılıp, şaşırtmak için biraz dolaştırıldıktan sonra merasimin yapılacağı eve geliniyordu. Evin kapısında bulunan bir yetkili, kılavuzun "Hilal" parolası­nı duyunca kapıyı açıyor ve aday içeri alınıyordu. İçerde bir odada, adaya cemiyete girmekte ısrarlı olup olmadığı sorulduktan sonra alman onay cevabı üzerine yemin me­rasimi başlıyordu. Aday gözleri bağlı olarak bir masanın karşısındaki iskemleye oturtulup, sağ eli Kuran-ı Kerim’inn, sol eli de tabancanın üzerine konarak yemin ettirili­yordu. Yeminden sonra gözleri açıldığında karşısında si­yah maskeli, sadece gözleri açık, baştan aşağı kırmızı pe­lerine sarılmış üç kişiyi görüyordu. Cemiyete giren içinbartık çıkış mümkün değildi. Cemiyetten çıkıldığında ya da cemiyetin amaçlarına aykırı bir harekete katılındığın da üye ihanetle suçlanıp, ölümle yargılanıyordu.
Temmuz 1946'da yapılan tek dereceli seçimle yeniden iktidara gelen CHP, 1950'ye kadar sürecek bu son mutlak iktidarında tüm ilkelerini silebileceğinin kanıtlarını sergiledi. Din derslerini ilkokullara sokarak, imam hatip okullarını açarak laik tutumunu unuttuğunu sergiledi. Muhalefetin Hasan Ali Yücel'e yönelik "komünistleri korudu" suçlamasına katıldığını sağcı Reşat Şemsettin Sirer'i Milli Eğitim Bakanı yaparak gösterdi. İNKILABIN KURUCU KADROLARININ KENDİ ESERLERİNİN YIKILMASINA PÜR HEYECAN KATILDIKLARI BİR DÖNEM BAŞLIYORDU.
Anayasa, özgürlük vb. gibi kavramlar batı taklitçiliği uyarınca tanımlanıp, değerlendirilmekteydi.
Sayfa 62
1878 Berlin Kongresi, pazarlık masasının açıkça kurulduğu bir toplantıdır. Bu toplantıda ve daha sonraları Osmanlı İmparatorluğu parçalanmadıysa, bunun tek nedeni, büyük kapitalist güçlerin kendi aralarında, paylar yönünden anlaşamamalarıdır.
Sayfa 30
Bir örgüt ustası
Yığınsız inkılâbın yalnız örgütcüsü mutluluk marşlarına dönüşemeyen ağıtları dinleyerek uyu. En azından yurdundasın ve çok geçmeden bir gün o marşları, türküleri duyabilirsin... İşte bak, Kâğıthane'den, işyerinden çıkmış şu işçinin söylediği türküye, o bildiğin ezgi ama sözleri değişmiş : Hem okudum hem de yazdım Kendi derdimi kendim çözdüm oy! Senin de istediğin bu değil miydi? s.503
225 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.