Şermin Hanım artık benim "ne yazsa okurum" listemin baş köşesinde. "Keşke bitmese" diye diye okudum. Ne güzel bakmış yine içimize. Bazen söyleriz derdimizi, bilirler ama anlamazlar. Bazen söylemeyiz, bilseler de anlamazlar diye. Nurten'den alıntı yapayım yine de: "Yeter bildiklerimiz be Ethem. Çok bilmek de iyi değil. Söyleme, bilmeyeyim." Bilince seni anlayacak insanlara söylemek lazım derdini. Onu kendine dert edinecek, sana omuz verecek insanlara... Allah karşımıza böyle insanlar çıkarsın, ne diyeyim.
Beyaz bir karanlık. Bu böyledir. Değiştirecek nesi var? Bu böyledir, çünkü geldik. Yolun sonuna mı? Hayır, lunaparka geldik. İç içe geçen parlak kırmızı, mor, yeşiller. Hepsi birleşiyor ve beyaz bir karanlık oluşuyor, gecenin karanlığı. Saat on bire yaklaşırken hep böyle olur geceler. Beyaz karanlık mı olur demeyin, elbet olur. Olmaz ise, bu
İnsanın artık yeter diye bağıramadığı noktada o kişiye ait her şeyi yok sayıyorsun; bir hafta sevgi gördüğünüz yerde artık iki ay acı çekmek istemiyorsunuz keza sevgi de ilgi de aşk da böyle bir şey değildir, bir gün sevip ertesi gün soğumazsın. Sonraki döngüde ne olacağını artık öğrendiğin için gösterdiği sevgi gösterilerinin de samimiyetten tümüyle uzak olduğunu görmek acıtsa da gerçekler acıtır maalesef.
Sürekli kaçan, anlaşmak istemeyen, anlamak istemeyen, görüşüp konuşmak yerine sürekli suçlayan, sorun çıkaran, sorun olsa bile hiçbir şekilde çözmek istemeyip, kendini hint kumaşı sanıp da her şeyi yokuşa süren insanlardan aşırı yoruldum.
Sevgi, aşk karşılıklıdır, tutarlıdır, dengesiz değildir. Sevgiyi şunu bunu da geç hayatının belirli bir bölümünde her şeyini paylaştığın insanın canı isterse sunacağı uzlaşma kırıntılarından nefret ettim. Alsınlar depolasınlar şimdi o kırıntılarını.
Ey Asurîler ve Kiyanîler'in cihangirlik zamanında pişdar, kahraman askerleri olan arslan Kürtler! Beşyüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa sahra-yı vahşette, vahşet ve gaflet sizi ğâret edecektir.
Pür-nura boyansın bütün âfâk-ı cihanın
Her yerde okunsun da bu Kur'an, yine ey Nur-u Sübhanî
Mahbubuna uyduk, hepimiz ümmeti olduk
Ağlatma yeter, et bizi handan, yine Ey Nur-u Rabbanî
Ol Ravza-i Pâk-i Ahmed'i (A.S.M.) göster bize bir dem
Artık olalım hep ona kurban, yine Ey Nur-u Samedanî
İslâm'a zafer ver, bizi kurtar, bizi güldür
A'damızı et hâk ile yeksan, yine ey Nur-u Furkanî
Her belde-i İslâm ile, olsun bu yeşil yurd
Tâ haşre kadar cennet-i canan, yine ey Nur-u imanî
Ol Fahr-i Cihan, Âl-i Abâ hakkı için ya Rab
Hıfzet bizi âfât u beladan, yâ Nure'l-Envâr, bihakkı ismike'n-Nur!
Âciz, bîçare talebeniz
Hasan Feyzi (Rahmetullahi Aleyh)
* * *
Emirdağ-1 - 124
Eskisi kadar özlemiyorum seni,
Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda..
Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor..
Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
Biraz yorgunum..
Biraz kırgın..
Biraz da kirletti sensizlik beni!
Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
“İyiyimler” yamaladım dilime.
Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni..
Gel diye beklemiyorum artık,
Hatta istemiyorum gelmeni..
Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
Arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum
Benim derdim yeter bana banane!
Alıştım mı yokluğuna?
Vaz mı geçiyorum, varlığından?
Tedirginim aslında,
Ya başkasını seversem?
İnan o zaman seni hayatım boyunca affetmem..
Kalbimin her yeri yara bere içinde kırıklarla dolu. Anne, eş, arkadaşlar kim eline çekiç alsa kalbime koşuyor. Ben ise geliyorlar diye kollarımı açıyorum gerisi acı acı acı. Yeter artık her defasında kırığın kaynaması aylar sürüyor.
Bir yere kadar dişlerimi sıka sıka okudum. Kayboldum. Kızdım. Sustum. Anladım. Unuttum. Sonra yine anladım. Düşüp düşüp kalktım. Cümleler değil olağanlıkta sürüklendim. Bunu nasıl yapıyor bu kadın bilmiyorum ama yapıyor. Yüksek edebiyat bence budur. Artık alt alta yazılmış aforizmalardan sıkılmıştım. Bırakın biz anlarız anlayacağımızı. Szabo her yazara bu dersi vermeye yeter.
Yavru CeylanMagda Szabo · Yapı Kredi Yayınları · 2022346 okunma
"Roman yazmak için hayal gücüne gerek yoktur," dedi Bolaño. "Bellek yeter. Romanlar, hatıraların değiştirilmesiyle yazılır."
“Demek ki hatıralar kalmamış bende." Esprili olmaya çalışarak açıkladım: “Artık bir gazeteciyim ya da eylem adamı diyelim."
"Yazık olmuş," dedi Bolaño. "Eylem adamı hüsrana uğramış yazardır. Cervantes şayet sadece bir şövalyelik kitabı yazmış olsaydı Don Quijote olmayacaktı, ben de yazmayı öğrenmemiş olsaydım şu anda FARC saflarında kurşun sıkıyor olacaktım. Ayrıca gerçek bir yazar asla yazarlığı bırakmaz. Yazmasa bile."
Kırağıdan nem kapan bir hava var dışarda. "Bu havada şort giyilmez, kalk da uzun bacaklı bir şeyler giy oğlum" diyerek öğleden beri yapıştığım koltuktan kalkarak üzeri sigara yanığı bir eşofman altı giydim. "Bana ne lan senin giydiğin heşofmenden" diyebilirsiniz. Tabi hakkınız, diyin anasını satayım. Zaten alt katımdan