Ben kimseyi çok sevemem mesela. Bi kere çok kısmını az ve samimiyetsiz bulurum. Çünkü çok da az gibi eksiklikte var eder kendini.
Peki ne kadar severim?
Olduğu kadar severim... Ne birikmişse içimde, o kadar... Birikenimle yetinmeyeni de gönül kapımda bekletmem. İlerlesin isterim, çok seven kapılara doğru.. Bende hiç bir şeyin çok’u yok, olduğu kadarı var. İmalatçısı değilim çünkü, doğal üreticisiyim sevginin.
Kaldı ki sana duyduğum sevgiyi var eden de ben değilim, sensin... Kumbaraya ne atmışsan sevilmeye dair, aldığın ve alacağın da odur, o kadardır. Kadının bi tebessüm mecidiyesine emekli aylığı bağlanan günler kıtlık yıllarıydı erkeğin ve çok geride kaldı. Aşk da ekmek gibi aslanın ağzında artık, emekle sevmeyene aşkda yok!! Çok.?! Çok hiç yok zaten. Olduğu kadar var.!!
Diyelim ki sen çok sevdin ama ben bu çok'a karşılık az kaldım. O zaman demek ki yanlış değirmendesin. Benim değirmen taşım, senin buğdayına uygun değil demek ki.!. Ben mesela, kepeği içinde öğütüyorum buğdayı, ayırmıyorum unundan. Hatta kepeği undan daha değerli buluyorum. Acıyı ve hüznü mutluluktan daha insani buluyorum.
Yani diyeceğim o ki; beni böyle sevdin, sevdin. Sevemedin çuvalın orda.!! Buğdayı olana değirmen mi yok..!!
* Mehmet Elçi