Nietzsche'nin "umuda" dair karamsar oluşunun kendi perspektifinde haklı sebepleri vardı. Ona göre umut varolan işkenceyi uzatmaktan başka bir şeye yaramıyordu.
Insanın umut beslediği herhangi bir olguya erişmesi, sonrası için hezeyanın temellerini taşıyordu . Çünkü umut varolamama sürecini temsil ediyor, varolduktan sonrası ise başkaydı, orda artık umut yoktu.
Yani insanın kendi varoluşunu îspat edebilmesi için bunu yapması zorunlu bir şey gibi gelebilir.!?
Ve bu döngü bir ömür boyu sürüp gitmekten öte başka bir şey olmadığının bilincindeydi.
Bu ezber yaşayan insanların yaşamından sadece bir kesit.
Nietzscheye göre bu bir nevi kendini kandırma süreci veya insanın olguya olan esaretini gözler önüne seren bir durum.
Benim ise merak ettiğim şey, umudun insana özgü olduğu/olmadığı kısmında sorduğum sorular. Bize bunun nerden geldiği ile ilgili.!
1)Bu toplumsal sorunun bir ürünü olabilir mi.?
2)Veya kolektîf zihnin bir illüzyonu.?
3) Başka sorular.
Gerçekten insanı bu denli edilgen hale getiren şeyin ona özgü olması, aynı anda bir çarpıklığa neden oluyor.
Dahası onu var eden şeyin yine onu tüketmesi gibi bir ikilem hakkında, onun üstesinden nasıl gelebileceğimiz konusunu bize araklıyor.!
Ve belki de "üst insan" dediği kimlikte buna ihtiyacımız olmayacaktır,
Amed Aştiyan