Yaşamlarını ofiste klavye tıkırdatarak geçiren o dalgin, so-
yutlanmış insanları düșünüyorum. Dedikleri gibi "bağımlılar",
peki ama neye? Saniyede bir değişen enformasyona, imaj,
tablo, grafik seline bağlılar. İşten sonraysa doğru metroya veya
otobüse giderler, yani hep hıza bağlıdırlar; bu sefer bakışlar
telefon ekranına mıhlanır, parmaklar hafifçe de olsa hali ha-
reket halindedir, mesajlar, görüntüler akmaya devam eder.