Anam türkü söylerdi bana masal yerine
Hüzünlü, boynu bükük hep Azeri türküler. Yüzüme bakamazdı, acısını anlardım.
Rüzgârlarla savrulur, yağmurlarla yağardım. Ya yer yatağımda ya serin sofalarda,
Anamı dinlerken ağlardım.
Ben, süt gibi mübarek türkülerle büyüdüm,
Bir yanım aydınlık, bir yanım gurbet.
Anamın "ay balam"lı türkülerinde,
Bin yakarış gibiydi baştanbaşa memleket. Bir kınalı türküdür dilim, Türk'ü söyleyen,
Bu Sivas türküsü, bu Kars, bu Eğin... Ölürsem bana bir Yasin okuyun,
Sonra baş ucumda türkü söyleyin.
Sevdam türkülere benzer, anama benzer Anadoluma benzer, bereketli, katıksız... Bir sabah türkülerle düştüm yollara,
Yeni türkülerle döndüm sonra her yerden, Bağlardan, harmanlardan, damlardan, sekilerden.
Kanıma, iliğime işlemeseydi türküler
Farkım kalmazdı bitkilerden...
Bir gün baktım, her şeyde bir başka hâl var, Toprağa düşen tohum, ellerime yağan kar, Yediveren güllerle ansızın gelen bahar, Selçuklu çinisinden yüzüne esen rüzgâr, Bir ince mermer sütun, bir kerpiç duvar, Anadolu, dağından çakıl taşına kadar, Anamın diliyle türküler söylüyorlar...
Şimdi burda Sakarya, orda Seyhun, Deli Kür...
Bir yanık bozlak gibi yüreğime dökülür,
Yüreğim "ay balam"lı türkülerimle büyür,
Beni sonsuzluğa hep türkülerim götürür.
Gel ey Kırımlı Sinan, atını ufkuma sür!
Sesim Estergon'da yine gümbür gümbürdür.
Benim bayrağım bile tarifsiz bir türküdür