Aşk, kendiliğinden bitip büyüyen bir ağaç gibidir; köklerini varlığımızın en derinlerine salar, çoğu kez harabeye dönmüş bir yürekte bile yeşermeye devam eder.
Açıklanamaz olan ise inatçılığının da körlüğü oranında artmasıdır. Hiçbir zaman, kendi içinde bir mantığı bulunmadığı zamanki kadar güçlü değildir.
Eğer cehennemden geliyorsan, bırak seninle birlikte oraya gideyim. Bunu hak etmek için her şeyi yaptım. Senin bulunacağın cehennem benim için cennettir; seni görmek Tanrı'yı görmekten daha büyüleyicidir!
Seni aradım. Yeniden gördüm. Bu bir felaket oldu. İki kez görünce bin kez görmek istedim, hep görmek istedim. O zaman -cehennem yokuşunda fren yapmak mümkün müydü?- o zaman kendime ait olmaktan çıktım. İblis, kanatlarıma bağladığı ipin öbür ucunu, senin ayağına düğümlemişti.
Ailede çocuk neyse toplumda halk odur, özellikle de Ortaçağ'da. Halk bu ilksel cehalet, manevi ve entelektüel gelişmemişlik düzeyinde kaldıkça, çocuk hakkında söylenen onun hakkında da söylenebilir:
"Bu çağ acımasızdır."
Fakat bütün utanç, delilik ve terk edilmişliğinin içinde bile, ona öyle geliyordu ki, eğer dünyada sevebileceği ve sevilebileceği bir kişi, bir şey olsaydı, kendini daha az utanılacak biri, daha az deli ve saha az terk edilmiş hissedecekti.