Seni hiç görmeseydim seni keşke hiç görmeseydim
Şu benim iki gözüm aksalardı kıpkızıl kör olsaydım
Sacre-coeur'de armonik çalsaydım dilenseydim
Seni hiç görmeseydim ismini hiç duymasaydım
Belki kendime göre rezilce saadetlerim olurdu
Kaldırımlara renkli tebeşirlerle katedral resimleri çizerdim
Kaldırımlara senin resmini çizerdim herkes seni çiğnerdi
Bistroya yıkılır çırılçıplak bir quantro içerdim
Lucie-anne yine gelir yine bana senden bahsederdi
Lucie-anne neden gelir neden bana senden bahsederdi
ellerim kırılsa ben senin için bu şiirleri yazmasam
dinamit taşırmış gibi gözlerini taşımasam
avenue wagram'da bir akşam yeter bana
ağustos'ta yapraklara serilmiş yirmi beş franklık yıldızlar
bir mısra yeter geceleyin bir tren gibi pırıl pırıl
sen kendine yetmiyorsun hiç kimse sana yetmiyor
birini bitirmeden aklın öteki yolculukta
Son yolcunun adı attila ilhan’dı
miyoptu kısa boylu bir adamdı
dostu yoktu yalnızlığı vardı
yazı makinasıyla binmişti
bizimle konuşmaktan çekinmişti
gözlerini görseniz korkardınız
polis’ten kaçıyordu derdiniz
bir cinayet işlemişti derdiniz
halbuki kendinden kaçıyordu