"Bir zamanlar çocuk olduğumuzu unuttuğumuz gibi, çocukluğun neye benzediğini de hatırlamıyoruz değil mi? Çocukken ne çok şeyi düşünüp anlayabildiğimizi unutuyoruz. Biraz büyür büyümez etrafımızdaki çocukları dertsiz tasasız mahluklar sanmaya başlıyoruz. Onlara dünyanın gamından uzak aptal, mutlu, minik şeylermiş gibi davranıyoruz. Oysa dönüp bakmaya gücün yeterse kendi çocukluğunu bir hatırlasana. Ömrümüzün en kırılgan en zor günlerini orada geçirmedik mi? En çok o zaman incinmedik mi? Sevmeyi daha iyi bilmez miydik çocukken? Sevdiğimiz uğruna başka mutluluklardan vazgeçmeyi, sessiz bedeller ödemeyi... Bir çocuk her şeyi bilir, ama en çok incinmeyi... Çocukluk kadar incitici bir şey var mı şu dünyada? Mutlu bir çocukluk olabilir mi?"
Tabi annem benimle hemfikir değildi. Ona göre evlenmediğim için yarımdım; tohuma kaçmadan evvel kocaya varırsam bir çırpıda tamamlanacaktım. Genç bir kızsın sana çizilmiş kadere uzun müddet direnemiyorsun. İçinde kırılacak eşya, hatta daha fenası sadece kendisine değil, çevresine de zarar verebilecek patlayıcı taşıyan bir paket gibi daima göz önünde tutuluyorsun. Ne olur ne olmaz diye, doğduğunda babana, varsa erkek kardeşine, hatta amcaların, dayılarına, sonra da ilk fırsatta başgöz edilip kocana teslim ediliyorsun “bir an evvel evlende yerini bil” diyorlar sana. “Ne yani yıllarca yersiz miydim ben? Doğduğum bu ev benim neyimdi?” diye düşünmeye başlıyorsun. Böyle böyle, hiçbir yerin sana ait olmadığını, olamayacağını anlıyorsun. Babanın evinden, kocanın evine gidiyorsun. Evden eve taşınan bir paketsin sen. Kapalı bir paket olarak doğup açılmış bir paket olarak ölüyorsun!
"Sırılsıklam halde apartmana vardığımda, içeri girip hemen merdivenlerin dibine çöküverdim. Düğüm düğüm olmuş sinirlerim nihayet boşaldı, yüzümü ellerimin arasına saklayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Görmemesi gereken şeyler görmüş, gördükleriyle kirlenmiş gözler, temizlenmek için ağlamaktan iyisini yapamazdı. Gördüğüm ve göreceğim her şey için ağlamam lazımdı. Anladığım ve anlayacağım her şey için. Bildiklerimizin bilmediklerimizden katbekat fazla olduğunu fark ettiğim, insanoğlunun birbirine yapabileceklerinden deli gibi korktuğum için... Orada, o merdiven boşluğunda dakikalarca ağladım, içimin ağısını oracığa akıttım. Sonra omzuma dokunan bir elin incecik rüzgârıyla yerimden sıçradım."