Benim fikrimce aşk diye ayrı mücerret bir mefhum yoktu. İnsanlar arasında çeşit çeşit kendini gösteren bütün sevgiler, sempatiler bir nevi aşktı. Yalnız yerine göre isim ve şekil değiştiriyorlardı.
Kadın sevebileceği zaman sevmiyor, ancak tatmin edilmeyen arzulara üzülüyor, kırılan benliğini tamir etmek istiyor, kaybedilen fırsatlara yanıyor ve bunlar ona aşk çehresi altında görünüyordu.
Onu çok seviyordum. İçimde bütün bir dünyayı sevecek kadar çok muhabbet bulunduğunu hissediyor ve bunu nihayet bir yere sarf edebildiğim için kendimi mesut sayıyordum.
Şunu kesin olarak anladım ki, bir ilme en derin meselelerine Kadar vakıf olmayan kimse o ilimdeki bozukluğu fark edemez. İlme öyle vakıf olmalı ki, o ilimde en büyük âlim kabul edilen kimsenin Seviyesine ulaşmalı hatta onu da geçmelidir.