Aynı Adam
Tozludur saçlarım, saçlarımdan devrilmiş sarayların dumanları savrulur yüzüm yanıktır yüreğime bir karanfil sokuludur ve partizanca darbelerin dünyaya ilen şavkı benim göğsüme göğsüme vurup durur. Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum bahar da sürgülenir içime katranlar da hem koşarak yarattığım sevgiler vardır hem körlenmiş sevgilerin acısıyla koştururum. Beni sular kocaman taşları parçalayarak hatırlıyor dağlarda ve beni hatırlatıyor çeltik tarlalarında aynı sular umutlu sakinlikleri lohusalıklarıyla. Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum kökten dallara yürüyen sular gibi yürürüm kömür ocaklarına, çapalanan tütüne yürürüm hüzün ve ağrılar çarelenir dağların esmer ve yaban telâşından kurtula diye torna tezgâhlarında demir. Yürürüm çünkü ölümdür yürünülmeyen yürürüm yürüyüşümdür yeryüzünün halleri kanla dolar pazuları tarladakinin hızar gürültüsü içinde türkülenir bir öteki gökleri göğsümden aşırtarak yürürüm yağlı kasketimin kıyısında nar çiçekleri. Aynı adam Ekim günlerinden beri gümbür gümbür gelirim teneke damların üstüne safi sinirden doğan güneş portakallar fırlatarak parlıyor benim adım larımla anladım neden yorgunluk gülümserlik getiriyor insana hayatın bana başat bana avrat oluşunu öğrendim işçiler bunu kurşunlanarak öğrendi on beşinde bir arkadaş inancını savunurken yargıca anladı bulana durula akmakta olan şeyi. Yürüyorum azarlanıyorum fışkıran başaklarla iki bomba gibi taşıyorum koltuğumdaki bir çift somunu hurdahaş bir sancıyla geçiyorum badem çiçekleri altından gözlerim nemli değil gözlerim namlu.
İsmet Özel
İsmet Özel
(1944)
Asıl bela, bizim ülkemizin her yerinde tüm insanların tek bir tarafın köleleri oluşu. Tabii, herhalde hür batıda da pek farklı değildir bu durum; orada da aynı başat çoğunluk, ay­nı liberal kamuoyu ve benzeri rezillikler egemen. Ama işte, tümüyle koşullar biraz daha hoşgörülü, yani bili­yor musun, insanı bir kerede öldürüverirler orada, ama hiç değilse buradaki gibi ağır ağır gırtlağına basıp boğmazlar herhalde; özgür bir varlığı bizdeki gibi cen­dereye sokup sıkıştırmazlar.
Reklam
hayatın bana başat bana avrat oluşunu öğrendim işçiler bunu kurşunlanarak öğrendi on beşinde bir arkadaş inancını savunurken yargıca anladı bulana durula akmakta olan şeyi.
Zamanın gerisinden hala topallayarak giden birkaç yüreksiz ve soluksuz için tek kelime bile harcayarak daha fazla zaman tüketmeye niyetim ol­madığını söylemiştim. Ama aramızda bulunan, gelece­ğin yeni düşünceleriyle dolu az sayıdaki kişileri düşü­nüyorum. İşte bu insanlar, o başat çoğunluğun daha uzun süre erişemeyeceği çok ileri öncü görevleri üst­lenmiş durumdadırlar ve o konumlarda, dünyanın bilinci için henüz herhangi bir çoğunluk kazanama­yacak kadar yeni ve taze olan hakikatler uğruna savaş­maktadırlar.
Şundan eminim ve bu yüzden de içim zaten rahat ki, bu kalıntılar, tüm bu bir ayağı çukurda moruklar, bir çağın tarihe gömülü­şünün tüm bu son örnekleri, kendi mezarlarını kendi­leri kazmaktadırlar; kendileri bu işi zaten öyle gayret­le yapıyorlar ki, ölüp gitmelerini hızlandırmak için ay­rıca bir hekim müdahalesine hiç gerek yoktur. Kaldı ki, toplumumuz için en büyük tehlikeyi de bunlar teşkil etmiyor. Hayatımızın temelini ve düşüncemizin kay­naklarını en fazla zehirleyen, hiç de bunlar değildir. Toplumumuzda gerçeğin ve özgürlüğün en büyük düşmanı, bu kişiler değil! Söyleyeceğim, söyleyeceğim, hiç kuş­kunuz olmasın. Çünkü dün yaptığım büyük buluş za­ten bu. Gerçeğin ve özgürlüğün en büyük düşmanı, şu 'başat çoğunluk" denen nesnedir. Evet, Allahın belası, sıkı, başat, liberal çoğunluktur bu. Bilmiş olun!
Aslında her şeyi, sağlığın yanında ikinci plana itmelidir. Ama mutluluğumuz açısından böyle önem taşıyan keyifliliğimize sağlığın katkısı ne denli çok olursa olsun, yine de mutluluk tek başına sağlığa bağlı değildir: Çünkü tam bir sağlıklılık durumunda bile, melankolik bir mizaç ve başat bir kederli ruh hali var olabilir.
Sayfa 17 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 31.Baskı Ekim 2023, İstanbulKitabı okuyor
Reklam
Neden dış düşmanın dayadığı etnik ve kimlik meselesini Türkiye’nin en acil en başat sorunu olarak görüyor ve ekonomik eşitsizlikleri hiç ciddiye almıyor, ikinci, üçüncü plana atıyorsun? Nihat Genç
"Kahramandır, Türk'ü yaşatan Türk ilinde eksik olmaz kahraman Bir zaman gelecek yine Türk yurdu Görecek Rum adlı melun bir ordu O zaman çıkacak Ortaç Dağı'ndan Bir Mustafa Kemal adlı kahraman Kurtarıp Türklüğü bu Tepegöz'den Kılacak vatanı bahtiyar, şad, şen Türk'ün Basat gibi çoktur arslanı Mustafa Kemal'dir baş kahramanı!"
Sayfa 202Kitabı okudu
Siyaset Yargıya Girmemeli!
"Yargı artık iktidar eşittir güç" denklemi çok tehlikeli ve kirli bir denklemdir. "Yargı-siyaset" ilişkisi ise bu kirliliği ve tehlikeyi önlemenin başat yoludur. Yargının siyasetle ilişkisi her daim canlı olmalı, ancak "iktidar" ya da "güç" ile yargının ilişkisi olmamamalıdır.
Sayfa 244Kitabı okudu
..aşk yirmili, bilemedin otuzlu yaşların başlarında insan için başat duygu olabilirdi. Otuz beşinden sonra sevgi çok daha büyük bir önem kazanıyordu.
Sayfa 32 - CanKitabı okuyor
Reklam
Tarihe Mal Olan Şehir: Bandung
Tarihler 1955 yılını gösterdiğinde Bandung, İkinci Dünya Savaşı'ndan bağımsız olarak çıkan yeni Asya ve Afrika devletlerinin toplanmasına Bandung ev sahipliği yapmıştır. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından darmadağın olan kıta Avrupası, Sovyetler ile ABD'nin arasına sıkışıp kalmıştı. Soğuk Savaş dönemi olarak da dillendirilen ve Sovyetler'in 1991 yılında dağılmasına kadar devam eden süreçte, kapitalist ABD'ye, onun güdümündeki Avrupa'ya veya komünist ve baskıcı Sovyet grubuna katılmayan bu devletler topluluğu, yeni bir sürecin başlamasına vesile olacak bir toplantı dizisi gerçekleştirdi. Adadaki Bandung şehri, bu sürecin başat unsuru olarak adını dünyaya duyurdu. 1961 yılında ise Bağlantısızlar Grubu adı altında yeni bir oluşum ortaya çıktı.
Narsistik manipülatör kendi iktidarını tesis edip güçlendirdiğinde, kelimeler, özellikle de söylevin düzenleniş tarzı hâlâ başat bir önem taşımaktadır. Bu dönem, imaların, anıştırmaların, yaralayıcı kelimelerin dönemidir. Ayrı ayrı ele alındığında bu saptamalar zararsız, anekdot tarzında gelebilir, ama bütün olarak bakıldığında gerçekten yıkıcı bir süreç ortaya çıkar. Narsistik sapkının bütün sanatı buradadır: Görünür iz bırakmadan vurmak.
Sayfa 144Kitabı okudu
·
Puan vermedi
Toplum Mühendisliği
Hekaton’la Son Tango Kitap İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın istikametini belirleyen toplum mühendisliğini ve sonuçlarını başlıklar altında bir araya getirmiş. Kitabı okurken orada burada duyduğunuz okuduğunuz, olup biten hakkında bir aydınlanma yaşıyorsunuz. Çok başlı çok kollu bir canavarın tek bir merkeze bağlı olan yapısını anlıyorsunuz. Psikoloji, sosyoloji, fizik ve benzeri bilim dallarında başat olan Yahudi bilim adamlarının yaşadıkları son soykırımdan sonra bir daha asla sloganıyla diğer milletleri pasifize etme çalışmaları ve Batı toplumunun suçluluk duygusu buna eşlik ettiğinde milyarların değişimi. Homoseksüel bilim adamlarıyla Yahudi bilim adamları, iki azınlığın kesişim kümesi, yeni yüzyılın dini Bilimi kullanarak tüm dünyaya oyun hamuru gibi şekil vermeye devam ediyor. Mesele tek tek homoseksüellerin insan olarak hakları değil, esas mesele insan ömrünü yirmi yıl azaltmasına rağmen bunun doğru bir hayat biçimiymiş gibi pazarlanması. İstanbul Sözleşmesi iptal edildiğinde itiraz edenlerin neden itiraz ettiklerini anlayamamıştım ama kitapta bu da çok net bir şekilde anlatılmış. Sözleşmenin kendisinden ziyade, sözleşmeye giren kavramların yani dilin toplumları değiştirmek için nasıl anahtar olarak kullanıldığı Batı tecrübesi üzerinden anlatılıyor. Amaç bireyselleşmiş cinsiyetsizleşmiş apolitik insanlar üretmek ve bu insanları kendilerinden bir grup elitin yöneteceği bir dünya devleti kurmak. İşin kötü tarafı tarihte zorla köleleştirilen insan, başarılı toplum mühendisliğinin sonucunda adım adım kendi isteğiyle güle eğlene köle olmaya hazırlanıyor.
Hekaton'la Son Tango
Hekaton'la Son TangoMustafa Merter · Ketebe Yayınları · 202343 okunma
Türkiye'de geniş mânasıyla dinle, dinî hayatla alakalı yeni fikirlerin, tartışmaların ve arayışların tarihi Cumhuriyetle başlamış değildir. İnkılapların bile çoğunun tartışma düzeyinde yarım asır, bazıları için bir asır geriye giden kaynakları var. Bunların varlığını hesaba katmakla beraber 1923 sonrası itibariyle bu sahada ortaya çıkan
12 000 yıl öncesi ile yaklaşık 5 500 yıl önce Mezopotamya'nın yükselişi arasında Kürt dağlık bölgelerinde yapılan teknolojik ilerlemeler ve keşifler, tarihin akışını sonsuza dek değiştirmiş ve gezegenin çehresini köklü bir değişime uğratmıştır. Yaklaşık olarak 5000 yıl önce Mezopotamya ovalarında başlayan uygarlık tarafından başarılan pek çok şey bundan 7000 yıl önce sınırdaki Kürdistan dağlarında ve vadilerinde başlamıştır. Kürdistan'ın uygarlığın gelişiminde oynadığı başat rolün arkeaolojik ve zoolojik-botanik kanıtları boldur ve iyi belgelenmiştir. Bu, Kürdistan tarihindeki en çarpıcı dönemdir. Paleolitik ve Mezolitik mağara yerleşimleri (yani, M.Ö. 10 000'e ve Holosen döneminin başlangıcına tarihlenen yerleşimler) yoğun sayılarla Güney ve Orta Kürdistan'da odaklanmaktadır. Güneydeki Behistun'da bulunan mağara yerleşimleri yaklaşık olarak 10 000 yıl öncesine tarihlenirken Şaneder yerleşimleri 56 000 yıl gibi eski bir geçmişe sahiptir. Bu Paleolitik ve Mezolitik kültürlerin teknolojik gelişimleri ile sanatsal ifadeleri, Ortadoğu ve Güney Avrupa'daki yerleşim yerlerindekilerle aşağı yukarı aynıdır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.