Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.26
Ali Ece
Ali Ece
@bayaliece
Öğretmen
Üniversite
Karaman
51 okur puanı
Ağustos 2018 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Ömürleri uzun olsun...
Hayatta olmayan üstadların eserlerinden alıntılayarak sorularına cevap verdirmesi, adlarının yaşamasına yeniden vesile oluyor Menteş; bu seri farklı bir akıl ve çalışma ürünü. Çizimlerle desteklenen hasbihallerde günümüz yozlaşmış insanına çok fazla öğüt var; doğa sevgisi, toplumsal barış, saygı, hoşgörü, sanat, edebiyat, siyaset, mütevazı yaşam, aşk… Derinliklerine ve insana/topluma bakışlarına göre itiraf etmeliyim ki bu muhabbetleri arşa çıkaran isimlerin başında Cemil Meriç, Tolstoy, Aşık Veysel, Hesse vardı benim için. Tabiki okuyanın almak istediği mesaja ve anlık ruh haline göre bu isimler değişecektir, öyle diyor ya atalar; bir kitabın kaderi okuyanın zekasına bağlıdır, ufuk açan muhabbetler gerçekten. Ömürleri uzun olsun…
Bazen beklenen gelmiyor.
Son dönem Türk edebiyatının yaratıcı ve özgün kalemlerinden Yanık bu kitabında, basit anlatımı, düz kurgusu ve sıkça değindiği masalsı ögelere fazla yer vermemesi yüzünden zaten bilindik bir konuyu fazla süsleyemiyor, kitabın bitimini ise rutince bağlayıp okuyucuya ince bir hayal kırıklığı duygusu veriyor. Son birkaç ayda tüm kitaplarını okumuş ve hayranı olmuş birisi olarak söylemeliyim ki; diğer kitaplarının yanında birazcık sönük kaldı sanki. Yine de sağlam bir okuyucu kazandı Yanık; yolculuklarını hasretle bekleyeceğim.
Neil Gaiman’ın fantastik dünyası bu kez çocuklar için yeni bir kapı açıyor. Aslında birçok çocuk kitabının sadece çocuklar için olmadığını da söylemem gerekiyor sanırım, bu da onlardan biriydi.
Kitap okuyan yetişkinler olarak sizlere okumalarınızda çocuk edebiyatından eserlere de yer vermenizi ve daha da cesur olup Gaiman’ın hayal aleminde gezinmenizi tavsiye ederim; sizi pişman etmeyecek!
Okur Takip Önerileri
Okurken kitabı yaşayan biriyimdir. Bu kitabı okurken yaşamaktan öte ruh hallerine girdim, son dönemlerde beni etkileyen, ağlatan, içimi acıtan kitaplardandı, fazlasıyla acıklı bir okuma oldu benim için.
Uzakdoğu edebiyatının edebi derinlikten uzak yalın dilini bu kitapta da görebiliyorsunuz. Anlatım sizi yormuyor ancak ezilen, aşağılanan, aç kalan insanların yaşam mücadelesi omuzlarınızdaki vicdani yükü artıyor, yazar bunu okuyucuya çok iyi aktarmış.
Amerikan edebiyatının Steinbeck’ine, Rus edebiyatının Tolstoy’una, Türk edebiyatının Yaşar Kemal’ine karşılık gelebilecek bir kitaptı; Mao dönemi Çin kırsalının ‘yaşamak’ denen savaşını gazilerden birinin ağzıyla dinliyorsunuz; anlatıyor size başına gelenleri; dinlediğim en acı sohbetlerdendi benim.
Yaşamak, kimileri için adil olmuyor maalesef, savaştan beter kimileri için yaşamak!
İnsanın duygularını ve yaşadıklarını ifade etmede önemli yeri olan yazın sanatının beslendiği mitleri günümüzde kitaplarına en iyi uyarlayan kalemlerden biridir sanırım Gaiman. Gördüğünüz rüyaların ya da hayal gücünüzün gerçekliği onlara ne kadar inandığınıza bağlıdır. Gaiman’ın buna inandığı ve mitlerle dolu kitaplarını inanarak yazdığı o kadar belli ki.
Başlarda hikayeye girişim zor olsa da ardından gelen akıcı masal yolculuğu beni çocukluğuma değil, tam da bu yaşımda farklı dünyalara götürdü. Galiba bizler de onun gibi inanmak istiyoruz mitlere, masallara, rüyalara...
Kurgu bakımından güzel buldum ancak konu olarak kendini tekrar eden yazar kokusu alıyorsunuz şayet Gaiman okuyorsanız.
Yine de biz ona ve anlattıklarına inanıyoruz ve inanmak için onu okumaya devam edeceğiz.
Kitaptan fazla yazarı tavsiyeyle bitiriyorum o zaman; Gaiman okuyunuz!
Gerçek olsa; “harika bir tarihi belge” derdim bu kitap için. Akdeniz’de küçük bir ada hayalini Ortaçağ ressamları gibi öyle bir renklendiriyor ki, hayran hayran izliyorsunuz sadece.
Farklı etnik gruplar, inanışlar, tarikatlar, fikirler barındıran bir Osmanlı adasındaki veba salgını ve karantina usüllerine dair hatıratın sahibi (anlatıcı) Abdülhamid’in torununun kızı Mina Mingerli. Tekrara düştüğünü hissettirmeden zaman zaman üçüncü bir kişiymiş gibi karakter ve olaylara atıfta bulunan -ki çok sevdim o bölümleri- anlatış tekniği, mektuplar üzerinden tarihin takibi, imparatorluğun son yılları ve iç acıtan ‘yıllar sonra’ bölümü...
Yaşadığımız günlerle ilişkilendirdim bir ara. Bence var böyle bir ada! Okuyunca siz de anlayacaksınız.
Murat Menteş için bu ülkenin nevi şahsına münhasır, en zeki ve en özel yazarı diyebilirim rahatlıkla. Kitaplarındaki muzip dil, aksiyonu dinmeyen hızlı kurgu ve cümlelerdeki cambazlık onu özel yapıyor sanırım. Onu takip etmek benim gibi ihtiyar okurları yoracaktır diye düşünüyorum.
Bu kitabında da dört bir yandan saldırıyor cümleleriyle. Karakter gelişimleri, adları, satır aralarında verdiği ‘vay bee’ dedirtecek cinsten bilgiler, sosyal mesajlar, imalar, yüze vurmalar, ve daha neler...
Dublorün Dilemması’nı okurken aldığım üsturuplu edebi keyiften ziyade bir mazoşistin aldığı keyifti benimkisi, çok hoşuma gitti bu koşturmaca, nefes nefese kaldım, ‘yakaladım’ dediğim anda ise sıktı kafama tabancayı!
Ennihayet güzel bir okumaydı benim için.
Tavsiye ederim.
Muhtelif Evhamlar Kitabı ile tanıştığım ve modern öykü yazımının ustaları arasına koyabileceğim yazarın bu kitabını roman konusunda önemli ve başarılı bir deneme olarak gördüm.
Kitap içinde kitap, zaman içinde zaman duygusunu, bağladığı olay örgüsüyle çok güzel yansıtmış. Sonradan tefrika halinde sunulan günlük, tarihe can verip kahramanın ve almak isterse okuyucunun geleceğine dair hiç beklemediği bir seçim şansı bırakıyor.
Gündelik ayrıntılar konusunda gereksiz ayrıntıya gidilmesi kanımca kitaba olan sabrı zorluyor yalnız.
Tavsiye eder miyim? Önünüze gelirse özellikle yazara ve kitaba şans verilmesi taraftarıyım, okunmalı evet. Ama aklınızda farklı kitaplar varsa birkaç okuma ötelenebilir.
Kitapla kalın...
Hayal gücünü ve enerjisini yitirmemiş her yaştan kitapseverin okuması gereken bir macera geçti başımdan. Çok bilimkurgu okudum ancak gerçek manada bilimkurgu tadını bu kitapla aldım diyebilirim.
Aynı zamanda bir dönem kitabı yaratmış Jules Verne; ABD’nin sosyal yapısı, iç savaşları, bilime bakışı, astronominin gelişimine dair giriş şeklinde bilgilere yer vermiş.
İnsansız da olsa Mars’a ulaşılan şu günlerde ülkemizin de Ay’a göz kırptığını(!) düşünürsek zamanlama açısından manidar bir okuma oldu benim için.
Finali tam da sevdiğim gibi....
Okuyunuz.
Maalouf’un okuyucu kitlesinin, onun hayalini bu kitapla daha da iyi anlayabileceğini düşünüyorum zira Maalouf sevenler olarak kitaplarında geçmişe duyulan özlem, aile ve aşk sarmalı, Ortadoğu’nun çektiği acılar, devlerin soğuk savaşları ve savaşların öldürdüğü umut yatar.
Tarihsel denemelerinden Ölümcül Kimlikler ve Uygarlıkların Batışı’nda bahsettiği ‘insanın bitiş öyküsü’ bu kitapla kendine bir kurtarıcı buluyor. Alışık olduğumuz tarzından sıyrılıp bir distopya yaratmaya çalışan Maalouf kesinlikle beni pişman etmedi ama ihya da etmedi diyebilirim.
Sanırım sevdiğimiz ve duygu dünyasını bildiğimiz yazarların, eserlerinde farklı arayışlara girmesi bizleri biraz bocalatıyor.
Yine de hayali de olsa Maalouf’un mevcut dünya düzenine karşı indirdiği müdahil ulusun, onun yüzünü güldürdüğünü bilmek beni mutlu etti.
İyi ki yazdın üstat...
Yazarını görmesem, Bukowski’nin ayıkken yazdığı kitaplardan birisi diyebilirdim ama en azından tavsiye ettiği kitaplardan diyebiliyorum.
Los Angeles kırsalında yazarlık üzerine ilham arayan beş parasız Arthur Bandini’nin aşkı bulmasına dair bir hikaye. Öyle fazla şiirsel bir dil beklemeyin; kitap toz gibi akıyor ellerinizde. Lirik aşk hikayesinin çöle savrulan dramatik havası, kitaplarda sevdiğim bir sonla noktalanıyor. Samimiyetle yazılmış ve hakkı olan yere oturmuş bir kitap bence.
(Kitap bittikten sonra incelemeleri takip ederken öğrendim dört kitaplık serinin üçüncüsü olduğunu. Ancak birbirinden bağımsız öyküler içeriyor bu seri. Ben buradaki Bandini’yi ve yazarlık ile aşk yolculuğunu çok sevdim, böyle başlamış ve bitmiş kabul ettim. :)
Yazarlığa dair naçizane hayalleri olan ancak tek bir cümle bile karalamayan kendimi Bandini’de gördüm çok zaman; ancak o benden daha cesurdu ve kazandı birkaç dolar...
Dinler tarihi ve teolojik inanışın çağ açan olaylarından Nuh Tufanı’na ve kendini bir türlü düzeltemeyen biz yolculara atfen karalanmış, yer yer bildiklerinizi sorgulatacak bir kitap. Karalanmış diyorum çünkü ‘benim için tek kötü yanı kısa olmasıydı’ dediğim kitaplar listesine girdi kendisi. Zaten Wells’i severim. Bilim-kurgu kitaplarının izi hala durur zihnimde. Lakin roman mı, öykü mü, deneme mi, inceleme mi, karar veremedim türü için; önemli de değil zaten; okudum ya. İyi bir tarihi-dini kurgu üzerine genişletilip kendine yeni okurlar bulabilecekken; ‘bu da burada bitsin’ der gibi tufanı sonlandırmış. Sonunda müthiş bir sessizlik duydum ama, insanın ‘iyi’ olması için daha kaç fırtına kopacak?
Aklımdan çıkmayacak roman kahramanlarından birisi olarak yerleşti zihnime Oblomov, üstelik tembellik ve isteksizliğine rağmen. Aristokrat sınıfın çiftlik sahibi çocuğu yıkılmakta olan toplum düzenine sadece geleneklerine tutunup karşı koyabilecek midir? İnanın cevabı ‘umut’ ederek son sayfaya kadar arıyorsunuz.
Yazar karakteri öyle ustaca işlemiş ki, Oblomov ve Gonçarov’u yarıştırsanız, kahramanımız göbek farkıyla önce gelir kanaatindeyim, yazarın çok önünde karakter.
Rus toplum yapısının hareketli Avrupa yaşamıyla olan imtihanı ile, benim bir ara Oblomovluğa bürünüp ‘yahu ne gerek var okumaya’ vesvesi de yarışır bu arada.
Hayatın anlamsızlığı, yalnızlığımız, rahat etme çabamız...
Sanki, gerçekten hepimizde var biraz Oblomovluk!
Kurgu dışı edebiyatın en önemli belgelerinden olsa gerek bu kitap. Amerikan tarihine Soğukkanlılıkla yazılan bir katliam, herhangi bir gizeme yer vermeden, katillerin adı sanı saklanmadan anlatılıyor. Soğukkanlılıkla işlenen cinayette, maktullerden çok katillerin penceresinden seyreyliyoruz manzarayı. Zaman zaman ‘katilleri de masum göstermiş canım’ dedirtecek psiko/sosyal tahlilleri kafa karıştırıyor, düşündürüyor.
Yazarı, edebiyat ve sinema dünyasından bildiğim kült yapıtı Tiffany’de Kahvaltı ile tanıyorum ancak bu kitabının gölgede kalmış olması da ziyadesiyle şaşırttı beni.
Oscarlı oyuncu Hoffman’nın devleştiği Capote adlı biyografik filmde işlenen cinayetlerin ve yazar Truman Capote’nin anatomisini ağır ağır izleyebilirsiniz.
Filmi göreli çok oldu ama kitaba bu kadar geciktiğim için kızdım kendime.
Siz etmeyin, gecikmeyin.
Soğukkanlılıkla bekliyor sizi...
