Mağlup mu desem, mahçup mu? Ama ikisi de değil, Ben garip, sen güzel, dünya mutlu... Öyle tuhafım bu akşamüstü, Sevgilim, Canavar götürür gibi İki yanım, iki süngü...
"Sorun, sevgili profesör, zeki bir insan olduktan sonra bile beni kafesin içinde tutmak ve özlemini çektiğiniz onuru size kazandıracak şekilde gerektiği zaman sergilemek istemenizden kaynaklanıyor. Ama şu işe bakın ki, ben de bir insanım."
Sayfa 260Kitabı okudu
Reklam
kahve dükkânına girdiğimde seni gördüm. ilk seferki gibi tepki vermedi bedenim. kalbimin beni terk etmesini bekledim. donup kalmasını bacaklarımın. belki de karşında ağlayıp yere kapaklanmayı ama hiçbiri olmadı, gözlerimiz kesiştiğinde hiçbir bağ ya da hareketlilik oluşmadı içimde. sıradan bir adamdın benim için sıradan kıyafetlerin ve kahvenle, içime işleyen hiçbir şey yoktu sende, yine de kendime haksızlık etmeyeyim. vücudum kendini temizlemiş olmalı senden uzun zaman önce. başına gelen en güzel şeyi kaybetmiş gibi davranmamdan bıkmış olmalı, ben acınacak halde kıvranırken güvensizliklerimi büküp atmış belli ki, o gün makyaj yoktu yüzümde, saçlarım darmadağınık. kardeşimin eski tişörtü ve pijamam vardı üzerimde. yine de ışıl ışıl bir kadın gibi hissettim. bir deniz kızıydım. eve dönerken arabamda biraz dans ettim. orada ayı dükkânın çatısı altındaydık ama yine de milyonlarca ışık yılı uzaktaydım sana.
"Hocam" dedi birdenbire Murat, "evli misiniz?" "Hayır" dedim usulca. Sustu. Ben de sustum. 'İki konaklık durakta bir de evli mi olsaydım' "Ne dedin?" "Ben mi hocam?" "Evet" "Birşey demedim". Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. 'Ama altın gibi parlamayan âşık olabilir mi?" 'Aşk mı... Huh!' Dudaklarında her zamanki küçümseyiş. 'Hayır canım, aptalca bir merak benimkisi." "Lütfen sen de yer misin?" Utandı. Çekingen bir sesle, "Az önce yemiştim hocam, siz yiyin" dedi. anlamıyordum. Utanmayla paylaşmanın çelişik bir çizgide aktığı, sonuçtaysa hep biryanın gizli kalmasının kaçınılmaz olduğu düşüncesi nasıl da egemen olmuştu içimize. Oysa yarın başka bir gündü. Dünle yarın arasında sadece kızılcık farkı vardı.
Devam etti Niko giderek duygusallaşan sesiyle: "O kağnıların sırtında lime lime elbiselerle, bataklık yollardan hastalanarak, ölerek gelmeye çalışan muhacirlerin soydaşları burada da olsa, bilin ki vatanları doğup büyüyüp, kök saldıkları yer oralardır. Onlar buralara zor alışacaklar. Bak, çoğu Türkçeyi zor konuşuyor diye şimdiden aşağılanıyorlar. Kaç göbek geçecek ki, acıları küllensin de buralı olsunlar. Bugün onları oradan kopartan sebepler, yarın da bizi buradan kopartır. Tabii ömrümüz olursa. Ama ben görmek istemem, kaç göbektir toprağım olan Çomaklı'dan kağnının veya atlı arabanın sırtında, yorgan döşek bilmediğim topraklara göçmeyi. Allah ölülerini, topraklarını geride koyup da kimseyi muhacir yapmasın."
“Söylemek istediğim şu, hepimiz öleceğiz. Eninde sonunda yani. Kesin olan tek şey bu. O zamana kadar yaşananlar berbat da iyi de olabilir ama ben sadece iyi zaman geçirmekle ilgileniyorum. Yani güzel zaman geçirmekle. Ne demek istediğimi anlıyor musun?”
Sayfa 9 - Artemis Yayınları
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.