Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Berat Yönez

Berat Yönez
@beratyonez
Yeni bir gözlemimi burada paylaşıp yorumlamak istiyorum. Genelde anneler evlatlarının kendilerinden daha çok babalarını sevmesini ister. Bu bireysel nefse aykırı bir fikirmiş gibi gelebilir ama yine hizmet ettiği yer nefsidir. Karşı çıkmadan önce dinleyin. Bunu anlamak için önce tiksinme duygusunun tepkilerini bilmemiz gerekir. Tiksinti duyan
Reklam
Sanatçı sanatının bilinmesini ister. İnsan eğer bir sanatçı ise attığı adım söylediği söz ve var olması bile bir sanattır ve bilinmek ister. Ne kadar çok bilinirse ne kadar çok tepki alırsa o kadar çok içgüdüsel amacına ulaşmış olur. Bu sosyal medya kuruluşlarının temel aldığı güdü budur: "Bilinmek istemek ve tepki almak". Sosyal medyanın beğeni butonları takipçi sayıları bu yüzden hepimiz için önemli bir gösterge, en önemsemiyorum diyen insan bile arada girip bakıyordur şöyle. Yenilmesi zor bir güdü kabul fakat ben yaradılış amacının bilinmek değil bilmek olduğunu fikrederim. Bilinmek, etkileşim almak insanda doyumsuzluğun vermiş olduğu hazdır, oysa bilmek açlığın vermiş olduğu hazdır. Açlığın hazzı doyumsuzluğun hazzından üstündür.
Felsefeyle siyasetle ve ekonomiyle ilgilenen kişiler ö kadar bahtsız insanlar ki diğer bilim ve sanatla uğraşanların maruz kalmadığı davranışlara maruz kalır. Çünkü diğer bilimlerde ve sanatlarda insan bir konuyla ilgili bir şey bilip bilmediğini daha kolay farkedebilir ve kendini frenleyebilir. İş soyutlaşmaya başladıkça insanın bunu farketmesi daha da zorlaşıyor. Mesela tarih ile ilgili konuşulacağı zaman, Malazgirt savaşının kimle kim arasında olduğunu, nerede olduğunu tarihini vs. ya bilir ya bilmez, ona görede karşı tarafın bilgisine saygı gösterir. Fakat iş felsefeye, siyasete gelince yani bilim ve sanat soyutlaşmaya başladıkça insan ahmaklaşmaya başlar. Çünkü kişi felsefik bir sorunu düşünebiliyordur ve onun hakkında fikir yürütebiliyordur, bu dallarda kişinin bilgisizliğini farketmesi daha zordur, çünkü yapabildiğini zannettiği bir şeyler vardır. Mesela iyi ve kötü kavramları üzerinde konuşurken, felsefede önceki filozoflar bu konuda neler söylendiğini bilmeden, bir argüman nasıl çürütülür ya da nasıl bir argüman oluşturulur bunun eğitimini almadan, mutlaka bir fikri öne sürebilir. Çünkü bunu yapabiliyordur. Basit bir şekilde ifadesi budur, bu durumun. "Çünkü yapabiliyordur." söylediği argümanın kalitesi ve yöntemi mühim değildir, çünkü mühim olduğunu bilmiyordur. Bunu da çoğu zaman anlatamazsın karşı tarafa, çünkü tekrar ediyorum "yapabiliyordur". Ah ah Türkçe'de hep anlatırlardı -e bilmek eki diye, hiç bahsetmediler -e bilmenin insanda ne gibi ahmaklıklara yol açtığını.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ben şunu gördüm: geçmişinde çok hatalı tercih yapmış insanların, insan ilişkileri toksit olurken daha az hatalı tercih yapmış insanların ilişkileri daha samimi ve faydalı. O yüzden insanın geçmişi önemlidir. Bu devirde geçmiş geçmişte kaldı önemli olan geçmiş değil gelecek zihniyetine katı bir şekilde karşıyım ben. Çok hata yapmış insan çok tecrübelidir ve bu tecrübe onu olgunlaştırmıştır o yüzden davranışları daha oturaklıdır ve ne istediğini bilir fikri saçma gelir bana çünkü çok hata yapan insan yüzsüzleşir daha özgüvenli görünür ama zararlıdır, bencildir. 30 tane sevgilisi olmuş insanla bir tane sevgili olmuş insanın ruhsal yapısı bir olur mu. Eğer çok hatayla daha çok insan olunsaydı, en çok hatayı peygamberler ve Allah dostları yapardı. Tam tersine Rabbim onları hata yapmaktan çoğu zaman korudu. Çünkü kaçınılmaz değildir lakin çoğu zaman çok hata yapanın hayası azalır. O yüzden bir insanın geçmişi önemlidir fakat tek önemli şey geçmişidir de denmez.
İnsan yalnızken becerilerini dahada geliştirir ama bunu yaparken sosyal becerileri gelişmediğinden kendini gösteremez. Sosyal becerisi gelişmiş insanlarda becerilerini geliştiremediği için bulunduğu makamı hakkıyla ifa edemezler. Bu kısır bir döngü değil telafisi mümkün olan eksikliklerdir. Yalnızlığa eğilimli insanların sosyal becerilerini geliştirecek ortamlara yönlendirmeli dışa dönük bireyleri de kendilerine vakit harcayacakları durumlara yönlendirilmelidir. Böylece iki tarafında eksiklik olan tarafları güçlenmiş olur ve daha faydalı olabilirler.
Reklam
Bu ahlaki çöküntünün nirvana yaptığı dönemde anneye babaya saygıyı kaybetmemiş onlara öf bile demeyen insan, bana göre bir şehri tek başına fethedenden daha güçlüdür.
Endişenin temeli bilinmezliktir. İnsan hem bilmek ister hemde bildiğinden sıkılıp tekrar bir bilinmezliğe atar kendini. Bu tutarsızlıktır diyebilirsiniz. Fakat gelişim için bu gereklidir. Bizim ayarımızı kaçıran kısım, bilinmezliğe çok fazla odaklanmamız. Hemencecik belli olsun isteriz, oysa bilince de hemen sıkılıvereceğimizi bilmeyiz. O yüzden insanın öğrenmesi gereken ilk şey bilinmezliğe karşı nasıl davranması gerektiğidir. Çünkü bu insanı dinç tutan ve ileriye götüren enerjiyi verir. Bilinmezliğin hayatımızda hep var olacağını kabullenmek ve bu duruma karşı yapabileceğimiz çok bir şeyin olmadığına inanmamız gerekir. O zaman bilinmezliğin heyecanını yüreğimizde kontrollü bir şekilde hisseder ve bu gücü daha olumlu duygulara yol açmasını sağlamış oluruz. Bilinmezliğe karşı sabır sloganını sağ elimizin avuç içine yazarak kendimize hatırlatmalıyız.
Sanat, insan hayatının anlamsızlığını gidermesi için icat edilmiş bir şeydir demişlerdi. Ekonomisi kötü toplumların sanat eseri daha az vermesi de bu durumu destekler niteliktedir.
Bu Türkiye'nin değil dünya üzerindeki her yerdeki kanundur: güç kazanan erkek çok eşliliğe eğilimlidir, güçsüz erkek zar zor elde ettiği tek kadına naif davranarak gitmemesini sağlamaya çalışır.
Oysa berrak bir kalpte öfke yerini üzüntüye bırakması gerekirdi. Kararmış kalpte ise geriye beddua ve intikam bıraktı.
Reklam
youtube.com/shorts/4N0-lijY... Boykot ürünlerine dikkat edelim. Zalimlerden olmayalım.
Yaş 35 olmadan kendime samimiyetle şunu söylemek istiyorum: evet şimdiye kadar kendin için çalıştın, ölene kadarda ümmeti Muhammed için çalış.
Sırf yoğun duygularla ve düşüncelerle düşündüğü için samimiyet eleğinden geçtiğini zannedenler oluyor aramızda. Oysa samimiyetin en büyük göstergesi yoğun duygular değil, düşük duygulardır. Düşük duygulu olduğun zamanlarda hala sadıkmısın onu ispat et hele. Yüksek duygular varken ona yönelmek basit, zaten doğal olan bu. Asıl mesele duygular düştüğünde sadık kalabilmek.
Madem düşmek bu dünyanın bir huyu, o halde kalkmayıda kendimize huy edinmeliyiz. Geleceği görmek için münnecim olmaya gerek yok. Düşeceksin ve daha çok düşeceksin. Bu kesin. O halde kendini koşullayabilirsin. Düştüğünde ne kadar erken kalkarsan o kadar senin için iyi. Düşmekten yoruldum artık, bıktım artık, çok düştüm, demenin dizlerine bir faydası var mı? Kalkmaktan başka yapacak iyi bir şeyin var mı? Ne anlamı var oturup sızlanmanın, bizde insanız canım demenin. Bu dünyada bu böyle. Rahat yok. Düşmemek yok. Acının olmadığı bir yer değil, dünya. Sen menziline odaklan. Domino taşı misali. O sürekli yıkılacak. Yaptığın onca taş teker teker yıkılacak. Bu böyle, dünya böyle bir yer. Asıl soru sen ne yapacaksın? Yıkılan taşları, isyankar bir eda ile izleyecek misin? Yoksa elini yıkılan taşların arasına koyup, tekrar dizmeye mi başlayacaksın?
299 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.