Betül

Taksiye binmiştim; şoför kuşların sanki gözleri hiç görmüyormuş gibi neden ön camına çarpıp durduğunu, çakıldığını anlayamıyordu. Delirmiş gibiydiler... Sersemlemişlerdi... Sanki intihar ediyorlardı... Mesaisi bitince gördüklerini hafızasından silmek için arkadaşlarıyla oturup içiyordu şoför.
Reklam
Her şeyi gayet net hatırlıyorum... Oğluma uzun uzun anlatırım diye düşünmüştüm... Ama eve dönünce: - Baba neler oldu orada? + Bir savaş. Tanımlayacak başka kelime bulamadım...
Afganistan'dan döndüğümde, ölüm tehlikesini atlattığımı, artık yaşayacağımı biliyordum! Ama Çernobil'den sonra bunun tam tersi geçerliydi: Tam da artık evindeyken kapını çalacaktı ölüm.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Evlerimize döndük. Üzerimdeki her şeyi çıkardım, orada giydiğim tüm kıyafetleri ve hepsini çöp bacasından aşağı fırlattım. Yalnızca kepimi küçük oğluma hediye ettim. Çok istemişti onu. Hemen taktı, bir daha da hiç çıkarmadı. İki yıl sonra oğluma beyin tümörü teşhisi koydular...
Tanıklığımı aktarmak istiyorum: Kızım Çernobil yüzünden öldü. Ve bizden susmamızı istiyorlar. Henüz bilimsel olarak ispatlanamazmış bu, elde yeterince veri yokmuş. Yüz yıl daha beklememiz lazımmış. Ama benim ömrüm... O kadarına yetmez... O kadar bekleyemem ben. Yazın siz. En azından kaydedin: Kızımın adı Katya'ydı... Katyacık... Yedi yaşında öldü...
Reklam
Çernobilden sonra "uzak" ne demekti gerçekte ya da "yakın", hele de felaketin hemen dördüncü gününde Afrika ve Çin'in üzerinde gezinmişken Çernobil bulutları? Yeryüzü bir anda ne kadar da küçülmüştü, Kolomb'un zamanındaki yeryüzü değildi artık. Öyle uçsuz bucaksız değildi.
Gözler, kulaklar, parmaklar işe yaramıyordu, bir faydaları yoktu, çünkü radyasyon gözle görülebilir bir şey değildi, ne kokusu ne de sesi vardı. Cisimsizdi. Hayatımız boyunca ya savaştaydık biz ya da savaşa hazırlanıyorduk, savaş hakkında öyle çok şey biliyorduk ki, ama ansızın! Düşmanın sureti değişti. Yeni bir düşmanımız vardı artık. Düşmanlarımız... Biçilen çimler öldürüyordu bizi. Tutulan balık, avlanan kuş. Elmalar... Önceden uysal ve dostane bir şekilde bizi sarıp sarmalayan dünya artık korku salıyordu bize.
Çernobil psikolojisi...
Ölüm her köşede pusudaydı, ama başka türlü bir ölümdü bu. Yeni maskelerin ardına gizlenmişti. Tanıdık değildi görüntüsü. İnsan, savunmasız yakalanmıştı, hazırlıklı değildi.
Kaydedin, diye tekrarladılar, "gördüğümüz şeylerin hepsini anlamadık biz, ama olduğu gibi geçsin kayıtlara. Birileri okuyup anlar ileride. Daha sonra... Bizden sonra...
Hiroşima gibi askeri nitelikteki bir nükleer vakayla hepimiz baş edebilirdik, çünkü bize o türde bir şeye hazırlamışlardı. Ancak bu felaket, sivil bir nükleer tesiste meydana gelmişti ve bizler, o dönemin insanları olarak, Sovyet nükleer santrallerin dünyadaki en güvenilir santraller olduğuna, Kızıl Maydana bile inşa edilmelerinde sakınca bulunmadığına, tam da bize öğretildiği gibi inanıyorduk.
Reklam
Bu felaketin meydana geldiği zamanla, insanların olanlar hakkında konuşmaya başladığı zaman arasında bir duraksama var. Bir sessizlik anı… Her şey o anın hafızasında.
Kitaplar kendilerine duyulan aşkı asla karşılıksız bırakmazlar.
Sayfa 176 - EverestKitabı okudu
Yakında babasının yaşına ulaşacak, sonra da onu geçecekti. Bu kavraması neredeyse imkansız bir şeydi. İnsanın babasından ya da annesinden yaşlı olması, haritasız, kulavuzsuz bir şekilde karanlıkta ilerlemesi anlamına geliyordu.
Sayfa 238 - EverestKitabı okudu
Geri190
1.363 öğeden 1.351 ile 1.363 arasındakiler gösteriliyor.