Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

ta

ta
@bilemiyorumb
Hayata ayak uydurmamızın tek yolu, kendi kendimizle uyumsuz olmak.
21 okur puanı
Haziran 2018 tarihinde katıldı
Dünyada öğretmenlerden ve matematikçilerden başka kimin gereksinmesi vardı ki cebire mutlu olmak için? İnsanları neden cebir gibi, geometri gibi ve daha bir yığın yararsız bilgi gibi şeyler öğrenmeye zorlarlardı?
Sayfa 72 - Can Yayınları
Reklam
Kendisine sunulan sevgiden nefret ediyordu, çünkü hiç karşılık beklemeyen bir sevgiydi bu, saçma, gerçekdışı, doğa yasalarına aykırıydı. Hiç karşılık istemeyen bu sevgi onu suçluluk duygularına boğmayı başarmış, kendi hayallerini çöpe atmak pahasına bir başkasının beklentilerini yerine getirmek isteğini yaratmıştı. Dünyada var olan yozlukları, pislikleri, güçlükleri yıllar yılı ondan saklamaya çalışmıştı bu sevgi; bu aşırı esirgemenin, günün birinde hayatın bu gerçekleriyle kaçınılmaz olarak karşılaştığında onu savunmasız bırakacağı göz ardı edilmişti
Sayfa 72 - Can Yayınları
Veronika her şeyden nefret ediyordu ya, en çok da yaşamını sürdürmüş olduğu biçimden, içinde barındırdığı yüzlerce Veronika'yı keşfetmeye zahmet etmeyişinden tiksiniyordu. Oysa orada kim bilir ne ilginç, ne meraklı, ne cesur, ne küstah, ne deli kızlar duruyordu.
Sayfa 71 - Can Yayınları

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Oysa aslında kırılgan bir insandı, hiçbir zaman üstün bir öğrenci olmamış, okulda spor dallarında da pek bir başarı gösterememiş, evinde de huzurlu bir yaşam sağlayamamıştı. Ufak tefek kusurlarının üstesinden gelmeyi başarmış, ama yaşamsal önemi olan konularda yenilgiye uğramıştı. Başına buyruk bir kişi olduğu havasını yaratmayı başarmıştı, ama aslında çok derin bir arkadaş özlemi vardı.
Sayfa 70 - Can Yayınları
Bir akşam, büyük Sloven şair Preseren'in heykelinin önünden geçerken, onun hayatını aklından geçirdi. Şair otuz dört yaşındayken bir gün kilisede yeniyetme bir kız görüyor. Julia Primic adındaki bu gencecik kıza derin bir tutkuyla âşık oluyor. £ski çağ trubadurları gibi bu kıza şiirler yazmaya koyuluyor, onunla evlenme hayalleri kuruyor. Meğer Julia üst düzey bir ailenin kızıymış, şair -kilisedeki o rastlantıdan sonra- bir daha kıza yaklaşamıyor. Ama o kısacık rastlaşma en güzel şiirlerinin esin kaynağı oluyor ve adının çevresinde bir efsane oluşturuyor. Lyubliyana'daki küçük meydanda bulunan heykelin dümdüz belirli bir noktaya baktığını görürsünüz, o bakışı izlerseniz, meydanın öte yanındaki binalardan birinin taş duvarına oyulmuş bir kadın yüzü fark eder- siniz. İşte orası Julia’nın yaşamış olduğu evdir. Preseren ölümden sonra bile, sonsuza kadar, "İmkansız Aşk"ına bakmayı sürdürecektir. Peki ya biraz daha savaşsaydı?
Sayfa 62 - Can Yayınları
Reklam
Hekimlerin dediğine göre, yeni keşfedilen bir madde olan seretonin, insanların duygularını yöneten öğelerden biriymiş. Seretonin azlığı insanın iş yaşamında dikkatinin dağılmasına, uykusuzluğa, iştahsızlığa, yaşamdan yeterince zevk alamamasına yol açıyormuş. Bu madde bedende hiç bulunmadığında ise kişilerin umutsuzluk, kötümserlik, bir gereksizlik duygusu, korkunç yorgunluk, endişeye kapılma, karar verme güçlüğü gibi belirtiler gösteriyormuş, bu da zamanla sürekli bir karabasana dönüşüyormuş ki sonu ya tam uyumsuzluk ya da intiharmış.
Sayfa 59 - Can Yayınları
"Şu anda seçeneğim olsaydı, her günümün aynı olmasının nedeninin kendim olduğunu daha önceden anlamış olsaydım, belki..."
Sayfa 52 - Can Yayınları
Hayatta istediği hemen hemen her şeye kavuştuktan sonra, varlığının hiçbir anlama gelmediği sonucuna varmıştı, çünkü her şey her gün aynıydı, böylece ölmeye karar vermişti.
Sayfa 51 - Can Yayınları
Yaşamı boyunca pek çok kez fark etmişti Veronika, tanıdığı bir sürü insan başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyorlarmış gibi söz ederlerdi, ama işin gerçeği, başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı; çünkü böylece kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı.
Sayfa 36 - Can Yayınları
Veronika, Ljublijana'da bu güzel akşamüstünde, meydanda Bolivyalı müzisyenler çalarken, genç bir adam penceresinin önünden geçerken ölmeye karar vermişti ve gözlerinin gördüğü, kulaklarının işittiği şeyler onu mutlu ediyordu. Bunları bir otuz, kırk ya da elli yıl daha görmeye devam etmeyeceğini bildiğinden daha da mutluydu, çünkü o zaman bütün orijinallikleri kaybolacak ve her şeyin tekrarlandığı her günün bir öncekine ve sonrakine benzediği bir yaşam trajedisine dönüşeceklerdi.
Sayfa 21 - Can Yayınları
Reklam
Yaşamının sonu için çok güzel bir anı olurdu bu: Akşamüzeri, dünyanın Öbür ucundan bir ülkenin düşlerini anlatan bir ezgi, sıcacık, minik bir oda, yoldan geçen yakışıklı genç adam, hayat dolu, nedense durup kendisine bakmaya karar vermiş.
Sayfa 20 - Can Yayınları
Yaşamının sonu için çok güzel bir anı olurdu bu: Akşamüzeri, dünyanın Öbür ucundan bir ülkenin düşlerini anlatan bir ezgi, sıcacık, minik bir oda, yoldan geçen yakışıklı genç adam, hayat dolu, nedense durup kendisine bakmaya karar vermiş.
Sayfa 20 - Can Yayınları
Kendini vurmak, yüksek bir yapıdan atlamak, kendini asmak, bu seçeneklerden hiçbiri onun kadınsı doğasına uymuyordu.
Sayfa 15 - Can Yayınları
20
"Başlangıçta işler böylece çözümlenir sanmıştım.Bir dua patlatırsın, bütün dertler sinek kağıdına yapışan sinekler gibi o duaya yapışır, dua uçar gider, dertleri de birlikte götürür. Ama artık öyle olmuyor."
Sayfa 307 - Sel Yayıncılık
20
"Hep dinlerim. O yüzden bu kadar düşünüyorum zaten. İnsanların konuşmalarını dinliyorum, dinliyorum, sonra bir zaman geliyor, insanların duygularını işitebiliyorum. Hep sürüp gidiyor bu. Dinliyorum, hissediyorum. Kanat çırpıyorlar durmadan. Tavan arasında kalmış bir kuş gibi. Kurtulayım derken bir tozlu pencerenin camında kanadını parçalayacak."
Sayfa 306 - Sel Yayıncılık
149 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.