Victor Hugo’nun “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” kitabı, 19. yüzyıl Fransasında idam cezasını eleştiren güçlü bir eserdir. Kitap, ölüm cezasına çarptırılan bir adamın son altı haftasını, kendi ağzından anlatır. Mahkum, önce idam cezasının yerine başka bir ceza alacağını umut eder, ancak zamanla kaderini kabullenir ve ölümle yüzleşmeye başlar. Hapishane yaşamının zorlukları, gardiyanların kötü muamelesi ve kötü yemeklerden kurtulacağı için bir yandan sevinirken, diğer yandan ailesini, özellikle de annesini ve hastalıklı karısını düşünür. İnfaz günü yaklaştıkça, mahkumun ruh hali giderek kararır ve ölüm düşüncesi onu daha da bunaltır.
İdam günü geldiğinde, mahkumun küçük kızı onunla vedalaşmak için getirilir, ancak mahkum tanınmaz hale gelmiştir. Mahkum, idam edilmeden önce bekletildiği odada, kendinden önceki mahkumların duvarlara yazdıkları yazıları okur ve bu onu daha da gerginleştirir. Dışarıda, infazı izlemek için toplanan kalabalığın sesleri duyulur ve mahkum, insanların bu vahşete olan merakını ve kan susamışlığını sorgular.
Hugo’nun eseri, bir idam mahkumunun psikolojisini ve son günlerinde yaşadığı içsel çatışmaları derinlemesine inceler. Yazar, bu eseriyle idam cezasının insanlık dışı olduğunu ve toplumun bu cezaya olan tutumunu sorgulamayı amaçlar. Kitap, sosyolojik ve psikolojik açıdan idam cezasını ve toplumun bu konudaki tutumunu eleştirirken, aynı zamanda okuyucuya mahkumun gözünden bir bakış sunar ve onun duygusal dünyasını hissettirir.