Hitler ve eşi dairelerinde çekildiler. Bundan sonrasını yine oda hizmetçisi Linge şöyle anlatmıştır: “Onların odasına iki tabanca bırakmıştım. Tabancaları kendim şarjörledim. Böyle yapmam için bizzat Führer’den emir almıştım. Tabancalardan biri 7.65’lik bir Walter’di. Bu modeli polisler kullanır. Öteki tabanca 6.35 kalibrelikti ve Eva Braun
Her evde ayaklı bir duvar saatinin bulunuşu nasıl bir saadetti? Düşünün! Avrupa saatçiliğinin en büyük müşterisi Müslümanlardı. Sesler, sesler… Ruha iksir olup içimize damlayan sesler… Saat sesi, şadırvanlardaki su sesi gibi iç âlemin, büyük ve ebedi inançların sesi. “Evde bir saat vurdu... Hangi evde?” “Nuri Efendi gün boyunca bu saatlerle meşgul olur, gözleri yorulunca ‘Yap bir kahve!’ diyerek sedire uzanır, bu taş oda içinde kabaran saat seslerinin içinde, belki de görmediği, hiç göremeyeceği, el dokunduramayacağı, sesini dinleyemeyeceği, dünyadaki bütün saatleri düşünerek dinlenirdi.”
Sayfa 31
Reklam
“Bin dokuz yüz seksen beşte evlendik” diyor. “Yirmi iki yıl önce. Sen...” Sözünü kesiyorum. “Ne?..” Yüzümden kanın çekildiğini hissediyorum, tüm oda dönmeye başlıyor. Evin bir yerlerinde bir saat tiktak ediyor ve bu ses bana çekiç sesi kadar yüksek geliyor. “Ama?..” Adam bana doğru bir adım atıyor. “Nasıl?..” Yumuşak bir sesle, “Christine, sen artık kırk yedi yaşındasın” diyor. Ona bakıyorum, bana hüzünle gülümseyen bu yabancıya. Ona inanmak istemiyorum, söylediklerini duymak bile istemiyorum, ama o konuşmayı sürdürüyor. “Bir kaza geçirdin” diyor. “Kötü bir kaza. Başından yaralandın. Bazı şeyleri hatırlamakta zorlanıyorsun.”
Bir oda, içinde bir saat sesi Hayatın sırtımdan giden pençesi, Ve beni maziye götüren bir el..
Oda karanlık ve eşyasızsızdı. Minderime yerleştim seans zil sesi ile başlayıp bir buçuk saat sürdü. Ne karmaşık ne ezoterik bir şeyler yaptık sadece oturup karşımızdaki beyaz duvara baktık. Hareketsizce ve sessizce. Başka bir deyişle bedenimizi susturmaya çalıştık. Zen meditasyonunda mindere yerleştiğinizde ne görseller hayal etmeniz nede mantralar tekrar etmeniz gerekiyor, nefesinizi saymıyorsunuz. Aslına bakarsanız hiç bir sey yapmadan sadece hareketsiz kalıyorsunuz. ...Sadece otur, sadece gözlemle, sadece burda ol, anı yaşa, her hangi özel bir arayışa girme, sessizce otururken vücudun kademe kademe rahatladığı ve derin bir dinginliğe ulaştığı gerçekçi bir deneyim bu.
Gözlerini açtığı zaman oda gene karanlıktı. Sevgi’yi görmüştü. Onu eskisi gibi sevdiğini söylemişti. Sevgi’ye bakıyordu. Onun konuşmasını bekliyordu. Sevgi, başını önüne eğmiş düşünüyordu. Oysa, bir şey söylemesi gerekiyordu. Hikmet, ne sonuç aldığını öğrenmek istiyordu. “Ne diyorsun?” diye sordu Sevgi’ye. “Ne diyeyim?” diye karşılık verdi Sevgi.
Reklam
69 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.