Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Dağıstanî

:D
“Onlar ne anne?” “Fanila, külot oğlum. Sabiha halana diktirdim, hadi bi giy.” Sabiha halam Kız Meslek mezunu. Eli çok yatkındır. Annem, babamın gazozhanede şerbet yaparken kullandığı şeker çuvallarından iç çamaşırı diktirmiş. Neşeyle giyiniyorum. İyi güzel ama, biraz sert ve hafif kaşıntı yapıyor sanki. Sorun değil. Yalnız, külotun hemen arka tarafında Kayseri Şeker Fabrikası’nın mührü var. Olduğu gibi duruyor. Yıkamakla çıkmamış demek ki. Bir şey demiyorum anneme. Öyle mutlu ki. Mühür orda duruyor ama. Beden eğitimi derslerinde eşofman giymek için sınıfta soyunurken ne yapacağım? Annemin çuvaldan yaptırdığı, arkası şeker fabrikası mühürlü külotlar yüzünden, beden eğitimi derslerinde birkaç yıl tuvalette giyinip soyunuyorum...
Reklam
Byes
Artık çok yorgunum ve uykum geldi. Bütün kız kardeşlerimin ve annelerin adlarının Cemile olduğu bir ülkenin kollarına bırakıyorum kendimi, yavaşça kapanıyor gözlerim.
“Baba, bana böyle davranmaktan vazgeç, ben büyüdüm artık.” Odama dönüyorum sessizce. Oğlum “ben büyüdüm,” diyor, demek ki ölebilirim artık...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hiç bilmediğim şeyler var sanki bu dünyada ve sanırım hayat, hiç de kolayca anlaşılabilir bir şey değil. Bana ne oluyor böyle? Büyümek ne zor şeymiş...
Kasaba okullarında okuyan öğrencilerin anılarında, çoğunlukla hangi öğretmenin, ne kadar ve neyle dövdüğü yer alır. Mutlu anlar, hatırlanmayacak kadar azdır.
Reklam
“Biri kara tahtaya taş sözcüğünü yazmış ve avludaki tüm kuşlar havalanmış,” sanki.
:D
"...Biri kovayı tutuyor, öbürü de yazıyor. ”Kahrolsun Faşizm” yazmışlar. Yalnız faşizmdeki “z” ile “m”nin arasına da “i” koymuşlar. Neyse, söyledim, düzelttiler.” Oraya “i” konulmaz” dedim. Daha imla kurallarını bilmiyorsunuz ki oğlum, nasıl devrim yapacaksınız?” “Ne alakası var baba?”
Bu kadar
Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz: “Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın. Bu kadar.”
“Senin baban yok. Biliyorsun değil mi? Öldü o.” Arkadaşım hiçbir şey söylemez, biraz duralar ve elindeki topu bırakır giderdi.
Eskiden ölülerini gömmeyip, bir kulenin tepesine, açığa bırakan kavimler yaşardı bu topraklarda. Topluluğun rahipleri kuleye gizlenip, yırtıcı kuşların ölüleri nerden yemeğe başladığını izlerdi. Akbabaların ölüleri yediği kulenin adı: “Sessizlik Kulesi.” Türkiye’yi koca bir “Sessizlik Kulesi” yaptık en sonunda... Ölülerimizi zalimler yesin diye inşa ettiğimiz bir kule artık ülkemiz. Saklanıp bir şeylerin arkasına, dilsiz rahipler gibi bakıyoruz ölülerimize.
Reklam
“... bütün sanat eserleri belleğe dayanır. Belleği billursu hale getirmenin, somutlaştırmanın araçlarıdır. Bir ağacın üzerindeki bir böcek gibi, sanatçı da asalak gibi çocukluğundan beslenir. Sonra biriktirdiklerini harcar, yetişkin olur ve olgunluğu da son noktadır... " diyor Tarkovski... Katılıyorum.
Cengiz'in doğuşu
- Üç şafaktan beri, Tengri bana mavi bir baştankara kılığında görünüyor. Her sabah kuş aynı çadırın tepesine konuyor ve üç defa ötüyor... Cengiz! Cengiz! Cengiz! Sonra, kanatlarını açıyor, güneş ışınlarını yayarken, duman deliğinden bir gökkuşağı giriyor. Bu çadır, Kağanımızın çadırı. Tengri'nin işareti benim için kayanın üzerinden geçen çağlayan gibi, açık, geri çevrilmez: bana seçileni gösteriyor. Artık Temuçin yok! Tengri'nin yeryüzündeki iradesi Cengiz yaklaşsın.
Cengiz
- Benim gibi yap, diye kükredi, yüzünü güneşe dön ve yürü. Bir daha da geriye bakma!
Erkek adam
Cuci'nin yokluğunda, benimle uğraşmak görevi genç oğlu Orda'daydı. Küçük sümüklü her sabah gelip, beni yürümeye zorluyordu. Bir Moğol'un, üstelik bir komutanın, Kağan'ın atlarının başseyisi ve babasının öğretmeninin güçsüz düşebileceğini anlayamıyordu. Bir koçtan daha büyük olmayan, ama ata bindiğinde sanki bir boğanın boynunu koparmışçasına kasılan bu sümüklü için Tengri'nin altındaki bir erkek ya ayakta durur ya da ölürdü! Sürekli olarak döşeğine uzanarak onun için iyi bir örnek olmadığımı biliyordum, benimle ava çıkmak için sabırsızlandığını da.
Çocukluğumda, babamın bana söylediği ninniyi mırıldanmaya koyuldum: Yaşlı atlar çekildiğinde, Tayları çıkarmak gerekir, Sen olmazsan, ey oğul, Ben yaşlanınca onları kim tımarlayacak?
25,7bin öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.