- ... Seninle birlikte yaşadık, aynı örtüyü, aynı kabı paylaştık, aynı keyiflerin tadına vardık. Sonra ben sana ihanet ettim. Aramızdaki anlaşmaya karşın, kör ve inatçı davrandım, seninle savaştım. Bana sıcak kanatlarını uzattığın her üç sefer, onları reddettim. Şimdi bana tekrar gölgeni sunuyorsun. Ben ki kapkara bir kıskançlık duyuyorum, benim utançtan kıpkırmızı olmamı mı istiyorsun?
Hayır, Temuçin, sen beni aştın, dört yüz Moğol boyunu sancağın altına topladın, düşmanlarımızı yok ettin, beni yendin. Sayısız sadık savaşçıya, çadıra, semiz sürüye sahipsin. Benimse hiçbir şeyim yok; yalnızlığım o kadar kalın ki, bazen gölgemin peşimden gelip gelmediğini görmek için arkama bakıyorum. Ölmekten başka arzum yok. Bana bu iyiliği yap, beni öldür! Ama kanımı dökme. Daha önce bu sözde yoldaşları, hainlerin en alçaklarını öldür.
" Davetiyenin başına BESMELE yazıp, İslam'a uygun olmayan düğünler yapmak...
" İş yerine AYET asıp, Kuran'ın yasakladığı ticaretler yapmak...
" Binaya MÜLK ALLAH'INDIR yazıp, tam tersi hareketlerde bulunmak...
" Söylemediklerimizi, yaşamadıkça asla kazanamayacağız..."
Şafağın sessizliğini sadece sancakların şaklaması ve savaşçılarımızın omuzlarındaki zırhların gıcırtısı bozuyordu.
Düşman bizi toprakların en ucunda, bir mevsimlik yolda sanıyordu, oysa biz ayaklarının dibindeki suları sıçratıyorduk
Bu ata sahip olmak için Kağanınım beş kısrak feda etmesi gerekmişti. Pişman olmadı, çünkü Beyaz Ağızlı Doru tam ondan beklediğimiz özelliklere sahipti: kusursuz bir boyun eğme ve dayanıklı bir öfke.
Kasar, İtürgen'in kulak zarlarını patlatmaya, gözkapaklarını kesmeye, boğazına tükürüp işemeye ant içmişti. Daha da ileri gitmiş, kafasının derisini yüzmekten, uzun saç örgüsüyle kıçını tıkamaktan, parmaklarının arasına bıçak sokmaktan, ellerini bileklerinden kesmekten de söz etmişti. Bunun dışında canlı canlı derisini yüzmeyi, sabırla bütün vücudunu soymayı, bunlar yetmezse de, bazı sinirleri kesmeyi düşünüyordu. Kısacası, İtürgen Kasar'ın karşısına getirildiğinde çevresi meraklılarla doluydu, bu nedenle Kasar kılıcının ucunu şamanın karnına sokup, yakasından yapıştıktan sonra hançerine dört kez kaburgalarına saplamakla yetindiğini görünce herkes şaşırdı.
Kısa sürmüştü!
Kasar üzüntüsünden ağlayabilirdi; hainin cezasını uzatmayı o kadar istiyordu ki. Oysa bütün keyfini aptalca bir kılıç darbesiyle sona erdirmişti... İşte tam Kasar gibi bir hareket, koca herif, duygularına yenilmişti.
- Targutay artık at üzerinde duramıyor, diye başladı baba söze. Kılıçlarından biri kolunu kesti. Ateşler içinde, Camuka'nın önünden kaçmak zorunda kaldı. Oğullarımla birlikte yanında en son kalanların arasındaydık, onu alıp sana getirmeyi düşündük. Senin bizi koruyup ödüllendireceğini düşündük ama yolda yüreğimiz buna izin vermedi. Onun için dövüşmemiş miydik? Yerlerde sürünen bir önderden ne ün kazanabilirdik ki? Onu serbest bıraktık ve kollarımızı hizmetine vermek için buraya geldik.
- İyi yaptınız, dedi Kağan. Bana Targutay'ı getirmiş olsaydınız her üçünüzün de kellesini uçururdum, çünkü efendisine el süren bir adam ölümden başka hiçbir şeye layık olamaz. Bunu da Yasa'ya yazalım!
Kaşlarını neden yıkarsın dilber
Divit alıp defterini yazarlar
Evvel bizi beğenmeyen güzeller
Şimdi çığrışırlar, al deyi deyi
Koç yiğitler gider gelir yazıdan
Yaralılar yatamıyor sızıdan
Akça ceylan kurtulursa tazıdan
Baş kaldırır gider, çöl deyi deyi
Sabahtan vardım da yoluna durdum
Gül yüzünü yere yıktı da geçti
Sen kimin yârisin diye de sordum
Bir cevap vermeden baktı da geçti
Dilber nerde doğmuş, nerde illeri
Ermeni mi, yoksa Rum mu dilleri
Al yanakta açan gonca gülleri
Bir hoşça gönlüme koştu da geçti
KARAC'OĞLAN der ki, örülmüş başı
Daha on beşine girmemiş yaşı
Ok imiş kirpiği, yay imiş kaşı
Atarak sinemi yaktı da geçti
Akşam olur, ben yerime yatamam
Eski derdi yenisine katamam
Silkinipte gam yükünü atamam
Ara yerde ölüm olduktan geri
Bir selâm almadım dilin, dişinden
Yatamıyom, hayalinden, düşünden
Güzelliğin soyha kalsın başından
Ben ölüp ellere kaldıktan geri