İstese bütün Avrupa'yı baştan başa çiğneyerek Manş Denizi'ne çıkabilirdi (Sultan Süleyman Han). Fakat onu durduran, "müslüman nüfusun azlığı" idi. Vaktiyle Hunlar da Avrupa üzerine yerleşmişlerdi. Fakat bunlar zamanla Almanya'da Alman, İtalya'da İtalyan, Fransa'da Fransız olup kaybolmuşlardır. Osmanlılar'ın böyle bir âkıbetle karşılaşmaması için Tuna Nehri, Avrupa'daki kuzey hudutları için tabiî bir sınır kabul edilmiş, onun kuzeyi ile de zaman zaman sırf harp sahası olarak ilgilenilmiştir.
Şer'î kaideler, beşeri irâde mahsûlu olmayıp ilâhî menşelidirler. Böyle olmasa kanunları koyanlar, onu kendileri tatbik edecekleri için kendi işine ve kolayına gelen kâidelerle bir hukuk sistemi vücuda getirirler. Bu takdirde o sistemle yürüyen devletler, tam bir hukuk devleti olamazlar. Çünkü kanunu yapan da, tatbik eden de kendileridir. Kanunu ortaya çıkaran ile tatbik eden aynı irade olursa, beşeri zaaflar dolayısıyla adâletin mutlak bir sûrette korunması mümkün olamaz.