Eve sığamayacaksın, dışarı atacaksın kendini.
Kilometrelerce yürüyeceksin, yürüdüğünün farkına dahi
varmadan. Yinede taşacak içinden hasretle harmanlanmış
sevdanın acısı. "Bu nasıl özlemektir Allahım? bu duyguyu
ceza diye mi yarattın?" diyeceksin içinden. "Allahım kurtar, al
bu ruhumu boğan sancıyı diye haykıracaksın” kimseler
duymayacak! İzi dahi kalmasını istemeyecek kadar
unutmayı dileyeceksin. Sonra kıyamayacaksın, unutmaktan
korkacaksın. Anılar gelecek aklına, güzel olan anılar. Daha
bir seveceksin ve yine yakacak. Öyle bir savaş vereceksin ki,
karşına geçip sıkıca sarılmasını isteyecek ama artık sarılsa
da eskisi gibi olmayacağını bileceksin. Bunu en iyi izah
eden bir alıntıyla anlatacağım "Birinin gidişiyle oluşan
boşluk, onun dönüşüyle artık dolmaz. Zira boşluğun biçimi
değişmiştir artık.."
Bu boşluğu arkadaşlarınla, eş dostla doldurmak
isteyeceksin ya da satın aldığın şeylerle doldurmaya
çalışacaksın. Ama ben doldurmuyorum. İçimdeki bu
boşlukla rüzgara karşı, doğru açıyla durduğumda ruhumun
ıslık çaldığını farkettim. Ve ben bu islığın melodisine kendimi
bırakıp dans etmeyi tercih ediyorum. Böylesi daha az
yakıyor..