Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ölüm sadece akıl almaz değil, aynı zamanda dayanılamaz- dır da. Yaşamı hiçleştirendir. Öyleyse yaşam yayı neden ölüm tarafından gerilmiş halde? Yanıt biraz karmaşık ya da bugünki söylemle, diyalektik. Karşısavın diyalektik rolü bu. Bergson tuhaf ama çok da de­rin biçimde, gözün pekala görme organı olduğunu, gözleri­miz olmadan elbette
Sayfa 15 - MonoKL Yay. 1. Baskı: Temmuz 2012Kitabı okuyor
O zaman köle özgürdü,ama şimdi "özgür köle"dir. Bu ne anlama geliyor? O zaman ben bir efendinin kırbaç ve kendirinin darbeleri altında tutsak ve esir iken ,"ben şunu istemiyorum","bunu seçiyorum","şunu tercih ediyorum" diyordum, efendi ise izin vermiyordu. Ama şimdi benim seçme özgürlüğüm var,lakin efendinin benim için belirlediği şeyi seçebiliyorum. Yani kendisi benim irademi meydana getiriyor ve ondan sonra da hadi şimdi seç diye beni özgür bırakıyor.
Reklam
İnsanlık ne zaman sona ererse ersin, son insanlar ciddi be­deller ödeyecek. Ya öldürülecekler ya da azalan nüfus ve sosyal altyapının çökmesi sonucunda yaşamları giderek güçleşecek. Diğer koşullar sabitken, bu durum daha geç bir zamanda ger­çekleşirse, bunun bir kazanımı olmaz. Aynı derecede acı çeki­lir. Fakat soyun daha erken tükenmesi halinde telafisi müm­kün bir bedel var -şimdiki nesille son nesil arasındaki zaman­ da yaşayacak olan yeni nesillerin ödeyeceği bedel-. Bu yüzden, soyun daha erken tükenmesi için sunulan gerekçeler güçlüdür. En iyi ihtimalle, sınırlı sayıda insanın dünyaya getirilmesi "Soyun Aşamalı Tükenmesi" kısmındaki tartışmanın da gös­terdiği gibi, soyun aşamalı tükenmesi planının bir parçası ola­rak meşrulaştırılabilir. Böylece, son neslin kaderini paylaşacak insanların sayısı şu andaki milyarlardan çok daha aza indirile­bilir. Fakat insan nüfusunun, hızlı nüfus azalma oranının be­delleri olmadan yeterince hızlı bir şekilde düşürülüp, son in­sanların sayısının aradaki nesillerin göreceği zararı önleyecek kadar az olup olamayacağı sorusuna cevap vermek kolay değil. Cevap ne olursa olsun, birkaç nesil içinde soy tükenmesinin sa­yısız birçok nesil sonra gerçekleşecek soy tükenmesine kıyasla daha tercih edilir olduğunu söyleyebiliriz. Soyun erken tüken­mesi bazı insanlar için daha kötü olabilir fakat genel anlamda daha kötü olduğu sonucuna ulaşamayız.
Sayfa 219 - DoğuBatı YayınlarıKitabı okudu
Raif Efendi'nin bu halleri üzerinde çok düşündüm. Böyle bir adamın -nasıl bir adamın, bunu ben de bilmiyordum, fakat onun göründüğü gibi olmadığına emindim- evet, böyle bir adamın kendisine en yakın insanlardan isteyerek kaçmasına imkân yoktu. Bütün mesele, etrafındakilerin onu tanımamasındaydı ve o da kendini tanıtmak için herhangi bir teşebbüste bulunacak adam değildi. Bundan sonra aradaki buzu çözmeye, bu insanların birbirlerine karşı duydukları müthiş yabancılığı gidermeye imkân yoktu. İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
Güvenmek
Batı'nın medeniyet tasavvurunda “İnsan, insanın kurdudur." cümlesiyle özetledikleri düşünce tarzı, önemli yer tutar. Zihniyet dünyalarına yön veren baskın eğilimlerden birisi ötekini, olası zararlı görmektir. O nedenle Batı'da bireyin bireyle, bireyin devletle sının belirgin çizgilerle ayırılmıştır. Bu yaklaşım, hayatı keskin
Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif Efendi'nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: "Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkûm birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç âlemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu âlemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul âlemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır. Benim de Raif Efendi'yi daha yakından tanımam sadece bir tesadüf eseridir.
Reklam
İnsanlar, erkek ya da kadın, umumiyetle kendilerini hakiki halleriyle sunmazlar. Ve sık sık üzerlerine aldıkları sahte örtüler bir şuursuzluk halinin ifadesidir. Evet, bu böyledir. Hayatta kendilerine bir rol seçerler ve bu rolü oynarlar. Onu bazen kendileri seçerler, zira güzel bulurlar. Fakat sıklıkla onu başkaları güzel saydığı için tercih ederler.
Yasaların işlemediği tek bir hırsız vardır ve bu hırsız insanoğlunun en değerli şeyini çalar: Zaman..." der Napolyon. Etrafınız zaman hırsızlarıyla doludur. Arkadaşlarınız, sosyal medya, gereksiz dedikodu yapan insanlar, üretmek yerine tüketmeyi daha çok tercih edenler, sonu gelmeyen tartışmalarla tükenmiş bir ilişki... Gözünüze perde indiğinde çeşitli etkenlerle sizden neyin çalındığının farkında olamayabilirsiniz ama ruhsal ve bedensel olarak sizi tüketen ilişkiler ve alışkanlıklarınız farkında olmasanız da en çok zamanınızdan çalar.
Sayfa 166 - Destek yayınlarıKitabı okudu
Bir kaç hafta sonra yine Dimitri'nin zoruyla İvan edebiyat toplantısına gitti. Goggol'un Palto'su üzerine hararetli bir tartışma vardı eski dostların arasında. İvan sadece anlamsız gözlerle onlara bakıp, votka içmeyi tercih etti. Tipik bir Alman-Rus'u olan Sergei Pavloviç, İvan'a "Sevgili dostum, Gonraçov'un
Rus Edebiyatı 2Kitabı okudu
Üreyenlerin Kendi Değerlerini Artırdığı Düşüncesi
Üreme taraftarlığının beşeri (sadece siyasi değil) bağlamda, bir başka işleyiş şekli de üreyenlerin çocuk yaparak kendi de­ğerlerini artırması. Onlara bağımlı olan kişilerin varlığı ebe­veynleri daha değerli kılıyor. Örneğin, eğer kısıtlı bir kaynak varsa -belki bağışlanan bir böbrek- ve iki potansiyel hastadan biri küçük çocuk ebeveyni, diğeri değilse, ebeveyn, diğer tüm koşullar aynı olsa da, büyük ihtimalle tercih edilecektir. Bir ebeveynin ölmesine izin vermek, sadece o insanın yaşama bek­lentisini değil, çocukların ebeveynlerinin yaşama beklentisini de hiçe saymaktır. Tabii ki bir ebeveynin ölümünün daha fazla insana zarar vereceği doğru fakat gene de ebeveyni kurtarmayı tercih etmek aleyhine söylenebilecek şeyler var. Kişinin değeri­ni çocuk yaparak artırması, kişinin değerini rehin alarak artır­masına benziyor. Bunu adil bulmayabilir ve ödüllendirmeyebi­liriz. Bu, çocukların hayatını daha kötü hale getirebilir ama bu sonucu önlemenin yükü çocuk sahibi olmayanların omuzlarına yüklenmek zorunda mı?
Sayfa 29 - DoğuBatı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Léon, benzerlerinden bir hayli farklıdır. Farklılık ilk olarak Léon'un tuhaflığında yatar. Genel kanının aksine bu tetikçi, sağlığına dikkat ediyordur. Alkol ya da uyuşturucu tüketmekten ziyade süt içmeyi tercih eden Léon, metroda tüm koltuklar boş olmasına rağmen (sebebi bilinmez) ayakta yolculuk yapıyordur. Evinde çiçekleri vardır, onlarla birer dostlarmış gibi ilişki kurar. Sosyal hayatı sevmediği yürüyüşünden konuşma biçimine kadar her haliyle bellidir. Bu bakımdan anlaşılıyor ki yaşamayı seven ancak insanları sevmeyen bir karakterdir Leon.
Sayfa 12 - Kafkaokur
atları attıkları gibi gereksiz insanları da bir kenara atacaklar
"İnsanın şuur ve bilinç sahibi olmasının avantaj olduğunu ve bu yüzden şuursuz, duygusuz robotların onların yerlerini alamayacaklarını düşünenler için geleceğin dünyası bir hayal kırıklığına gebe: Atlar, öyle ya da böyle bir bilinç sahibiydiler; sahiplerini tanır, evlerini kendileri bulur, kızgınlık veya keyflerini belli eder, sıcaklık ve sevgi gösterirlerdi. Ama biz arabaları tercih ettik. Çünkü arabalar, daha çok yükü daha uzun mesafelere taşıyorlardı. İşte sıradan insanlar da ROBOT-INSANların becerileri karşısında işlevsiz kalacaklar ve egemenler; atları attıkları gibi gereksiz insanları da bir kenara atacaklar 45 diyerek iddiasını ispata çalışıyor Prof. Harari.
Sayfa 25
Bir takım sorular...
Hayattaki en büyük zevklerimden biri sabah kahvesiyse, bir anlamda acınası bir insan, su katılmamış bir burjuva mı sayılırım? Başkalarına elimden geldiğince iyi davranmak bana istediğim hayatı veriyorsa, bu beni zayıf bir insan, Nietzsche'nin "köle dini" dediği şeyin basit bir parçası mı yapar? Arkadaşlığı ya da siyasi aktivizmi cinsellik temelli ilişkilere tercih ediyorsam, sadece kısıtlanmış biri mi sayılırım? Yasaklanmamış hazları arayanlar -ki bu kişiler aynı zamanda yasak hazları da ararlar elbette; ellerinden başka türlüsü gelmez- dikkate almaya değmeyecek kadar kişiliksiz (yani korkmuş), ancak analiz yoluyla bu durumdan kurtarılmak üzere dikkate alınmaya değer kişiler midir?
Sayfa 113Kitabı okudu
Bu tablo size tanıdık geldi mi ? Max Weber , Katolik ve Protestanlığın yaşama yönelik tutumundaki farklılığı şöyle dile getirmiştir: Katolik daha sakindir ; daha az kazanma dürtüsüne sahiptir ; daha düşük bir gelirle bile olsa mümkün olduğunca güvenli bir hayatı , belki de onur ve zenginlik getirme ihtimali olan riskli ve heyecanlı bir hayata tercih eder .” Atasözü şaka yollu şöyle der : “ Ya iyi yemeli ya da iyi uyumalı .” Mevcut durumda , Protestan iyi yemeyi tercih ederken , Katolik sakince uyumayı yeğler .
Sevgiyi kaybetmekten korkarız. Sevgiyi kaybetmekten korkmak demek belli sevgi türlerini yasaklamak demektir (ensest aşk ya da ırklar arası aşk, aynı cinsle aşk ya da sözümona sapkın cinsellik vb). İlk aşamada hayatta kalmak için ebeveynlerin koruma ve kollamasına ihtiyaç duyarız; dolayısıyla bir anlaşma yapılır (ya da başka bir dille ifade edecek olursak, bir toplumsal sözleşme). Çocuk anne babasına, "Sevginiz ve korumanız karşılığında mümkün mertebe olmamı gereksindiğiniz kişi olacağım," der. Tıpkı Thomas Hobbes'un egemenlik hakkındaki hikayesinde olduğu gibi -hükümdar bu hikayede kelimenin gerçek anlamıyla hayatı yaşanılır kılar- hayatta kalmak için korunmak en önemli şeydir; insanın hayatı hariç her şey buna feda edilebilir. Güvenlik arzuya tercih edilir; arzu güvenlik kaygısına kurban gider.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.