Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Onların dünyasında mutlu olma şansını, kendime tanımak istemiyorum. Acı çekmeyi tercih ederim. Benim de onlara cevabım bu olacak, bir yandan da sana armağanım olacak. Herhalde bir daha seni hiç görmeyeceğim. Görmemeye çalışacağım. Ama senin için yaşayacağım. Her dakikamı.
- Kainatı yaratmak Allah'ın bir tercihidir. Bu tercihin nedenlerini sorgulamak, yaratılmış bir insan olarak bizlere düşmez. ***Zengin bir adam, gönlünden kopan bir merhametle, muhtaç insanları giydirse, yedirse, onlara harçlık verse, sevindirse, içlerinden birisi de çıkıp "Bütün bunları ne için yaptın, yapmasan olmaz mıydı?" diye sorgulamaya kalksa, ne kadar nezaketsizlik yapmış olur. Aynen bunun gibi Allah'ın da kâinatı niçin yarattığı konusunu sorgulamaya kalkmak da bu saygısızlığa benzer. Zaten bu konuya kendi akıl ölçülerimizle açıklama getirsek de bir sonuç alamayız. Çünkü Yaradan, ne için yarattığını, kendisi açıklamadan; yaratılan olan bizler bunu hiç açıklayamayız. Açıklasak da yine de eksik ve noksan kalır. Önce yaratmanın bir ihtiyaçtan ileri gelmediğini ve tamamen Cenâbıhak'ın, kendi bileceği bir tercih konusu olduğunu ifade etmek lazımdır.
Reklam
Gem
..Bir sinema salonunda ışıklar açıkken perdenin ne kadar da sakil durduğuna hiç dikkat ettin mi? O kadar çirkin ve beyazdır ki, birazdan, seni hayaller diyarına götürecek olan o muhteşem gösterinin o perdede başlayacağına asla inanamazsın. Ama ne zaman ki ışıklar söner ve perde kararır, işte herşey o zaman başlar. Çünkü bilirsin ki film, o karanlığın içinden çıkacak. Beklersin heyecanlanırsın, kalbin ağzına gelir ve sonra birden film başlar! Bu yüzden yanlış söylüyorlar bence. Sinema asla beyazperde değil. Hatta tam tersi! Çünkü aslında beyzaperde, ışıkların sönmesinden önceki o gerçek hayat! Bu da demektir ki sinema dediğin şey, karaperde! Anladın mı şekerim? Bana mesela karaperdenin yıldızı denilmesini tercih ederim!..
Sayfa 119 - Doğan Kitap
Bunların yanı sıra biz insanları insan yapan bazı değerlere sahibiz: tereddüt etmek, tercih etmek, şüphe duymak, merak etmek, karar vermek. Öyle ki bunların her biri aklın ürünüdür. Bu gerçekleri inkâr edip de bunların insanda var olmadığını söylemek mantıkla da gerçekle de örtüşmez! Yani insanlar olarak biz bu değerlere sahip kılınmışız. Bu böyle. Doğru nedir yanlış nedir bunları bir insan olarak düşüne düşüne bulabilecek şekilde yaratılmışız. Öyleyse bu değerleri kullanarak sorgulamamıza devam edelim. Hayat nedir? Biz kimiz? Ne için yaşıyoruz? Ne için çalışıyoruz? Burada durmamızın anlamı nedir? Gerçekten, tüm bunların anlamı nedir?.
Sayfa 20 - Yüzleşme YayınlarıKitabı okuyor
Slav ırkı uysal bir ırktır, kadın ırkıdır. Bu ırka mensup olanlar hayalperesttirler, ama romantik şair de olamamışlardır. Doğuştan tembeldirler. Uzun süre esir olarak yaşadıklarından dolayı çalışmayı sevmezler. Yararsız ve serseri bir millettirler. Başarısızlık karşısında insanlık onurunu kazanan uygar Avrupalıyı kendilerinden nefret ettiren bir sefalet ve miskinlik içinde yaşamayı tercih ederler. Başarılı olma ve refaha erme halinde ve özellikle ticari hayatta vicdansız, yalancı, rüşvetçi, açgözlü, sinsi ve hilecidirler. Büyük ve kolay kazançlar peşinde koşarlar. Kazandıklarını da aptalca israf ederler. Slav'lara mantıklı ve sert bir Alman disiplini gerekmektedir. Slavlar, sık ve yumuşak yünlü, ama pis kokulu bir koyun postuna benzerler. Bunu temizlemek için Alman Tabakı'na vermek gerekir. O zaman bundan güzel ve sıcak bir kürk olur.
Sayfa 117 - Yason YayınlarıKitabı okudu
Çamurlu bir sokaktan geçerek çamurlanmayı göze alanlar ile çamura girip kirlenmemek için daha uzak olan bir arka sokağı dolananlar arasında ciddi bir yaklaşım farklılığı var. Tıpkı kirli işlere adım atarak kısa yoldan çok para kazanmak yerine, zor ve uzun bir sürede fakat helâl yoldan temiz para kazanmayı tercih etmek gibi. Bu tercih, hayatın başka alanlarında da görülen bir titizlik ve seçiciliğin ifadesidir çoğu zaman.
Reklam
TÜRK BANKACILIĞININ MESSİ'Sİ OLMAK
Kapitalizm neden son yıllarda Türk Bankacılığının Messisi olarak bilinen Önder Karaçay'dan gol yiyor. Karşılarına almayı göze alarak Türk bankacılığının Messi'sini kenara iterek oyun dışı bırakalım bitsin zihniyeti olabilir mi? Bunu yeniden anlatmanın zamanı geldi. 12 Eylül 2012 sonrası kitabımı yazma süreci içinde çok iyi dost
Şerif Mardin bir makalesinde Necip Fazıl''ı anlatacak en önemli anahtar kelimenin "öfke" olduğunu yazıyor. Cumhuriyet aydınının, günlük hayatın kıvrımları arasında gizli gibi duran dini unsurları görmek istemediği, yok saydığı için topluma yabancılaştığını, toplumu anlayamadığını, onun için de tepeden bakmayı tercih ettiğini vurgular. Necip Fazıl gibi, batı şiir kuramını en iyi anlamış nadir Türk şairlerinden biri olarak böylesi modern bir kişiliğin resmi söyleme tepkisini Türk toplumunun günlük hayatını belirleyen unsurların yok sayılmasına, yok edilmesine bağlar. Ve onu ayakta tutan şeyin de bu ayrıntılar olduğunu söyler. Toplumumuzun dinamiklerini kültürel boyuta indirgeyen sosyolojik bir yaklaşım olsa da Şerif Mardin''in tesbiti bu zamana kadar sosyal bilimcilerin görmezden geldiği esasın altını çizmesi bakımından önemli sayılmalıdır.
mesai
Sadece bir saniye için hayatın da mesaisi olması gerektiğini düşündü Zargana. Yani yaşanacak zamanın tercih edilmesi gerektiğini. Gece ya da gündüz. İkisini birlikte yaşadığı için mutsuzdu insan. Kaldıramıyordu aynı hayatın içinde hem geceyi hem gündüzü. Onun için uyku vardı belki de. Ve onun için bu kadar mutsuzdu belki de uyuyamayan insanlar.
Sayfa 187 - Doğan KitapKitabı okudu
"İnsan sadece maddeden ibaret bir yaratık olsaydı, elbise giydiğinde ve midesi doyduğunda bütün meseleleri bitmiş olurdu. Ancak onda ruh, kalp, akıl ve sır gibi bir kısım manevi duygu ve kabiliyetler vardır ki, bedenimizin havaya, suya, güneşe muhtaç olduğu kadar bunlar da gıdaya muhtaçtırlar. Bunun içindir ki, refah, lüks ve konfora ulaşmış nice insan, ruh ve kalpleri aç olduğu için gerçek doyuma ulaşamamakta ve huzursuzluktan kurtulamamaktadır. İşte, asrın insanının gündeminde maneviyat, gereken önem ve değeri bulamadığı içindir ki, problemler içinde problemler doğmaktadır. Bu problemlerden biri, hem de başta geleni, elması elmas bildiği hâlde kömürü ondan üstün tutmak, yani bir Yahudi hırsı içerisinde şu kısacık dünya hayatını ahirete tercih etmektir. Evet, hastalık derecesini alan bu büyük mesele, dünyayı esas kabul edip bütün duygu ve kabiliyetleri ona yöneltmek, âdeta dünyada kaybolmaktır. O zaman insan ebedi hayatını tehlikeye atma pahasına, dünyanın zararlı, lüzumsuz ve fâni işlerinde boğulmaktan kendini kurtaramaz."
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.