Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.7
Gece gece gelen yorum perileri :)
"Yaşadıklarımı yazmazsam yaşananlar tamamlanmamış olur,yaşandığıyla kalır."demiş Annie Ernaux ve aslında kitabı özetlemiş bana göre.İçeriği de oldukça sade ve gerçek bir hikaye olan Genç adam, yazarın kitaplarına aşina olanlar için okunmasa olmazdı bir kitap.Otobiyografik izler taşıyan eser de, Elli'li yaşlarında olan bir kadınla ,ondan otuz yaş küçük olan bir erkeğin ilişkisi anlatılmış kısa ve öz olarak.
**
Genç bir erkekle ilişki yaşayan kadın; zaman zaman kendini geçmişinde gezinirken buluyor.Gençliğine dönüyor sanki.Karakter bakımından birbirlerine oldukça zıt iki insanın bir araya gelişi ve sonuçlarını da düşündürüyor bu olay.Günümüzde her ne kadar benzerlerine rastlanılsa da,hala normal karşılanmıyor ,toplumsal olarak normal görülmüyor bu tarz ilişkiler ve biyolojik olarakta aslında bazı tarafları olabiliyor olumsuz yönde.
**
Yazarın öteki kitapları da çok benzer,gerçekçi,sade,bilinç akışı tekniğiyle yazılmış,toplumsal konuları işleyen,otobiyografik kitaplar.Dolayısıyla yazar artık okumasak olmazlar içerisinde ne yazarsa okuyacağız mecbur.Ama kitabı ayrıca severek okuduğumu da belirtmezsem olmaz tabiki.
Gömülü Şamdan
Stefan Zweig'ın yine güzel bir eseriyle karşınızdayım. Bu eserde de yine kalemini konuşturmuş üstad.
İncelemeye geçmeden önce çoğunuzun da bildiği gibi Stefan Zweig ateist bir Yahudiydi. Ateist olmasına rağmen böyle bir kitap yazması ait olduğu ırka vefa borcunu ödemesi gibi anlamlı olmuş.
Kitapta 455-456 yıllarında sürgünde, farklı topraklara dağılmış, güçsüz, çaresiz ve yalnız Yahudi halkının dinlerinin sembolü olan ve kutsal saydıkları şamdanın başına gelenleri anlatıyor.
Dili yalın ve sade, yer yer betimlemeler var. Stefan Zweig'ın diğer kitaplarına kıyasla bu kitapta çok fazla betimleme yok, ağır bir kitap değil yani. Rahatlıkla sıkılmadan okuyabilirsiniz.
Çünkü olaylar film şeridi gibi aklınızda canlanıyor.
Kitapta yedi kollu şamdanın başka bir imparatorluğun eline geçmesiyle cemaatin yaşlıları yanlarına yedi yaşında ki Benjamin'i alarak yola çıkarlar. Şamdanı alamazlar ama dinlerini, çektikleri ızdırapları ve dinlerinin çok önemli bir sembolü olan şamdanı Benjamin'e anlatılar. Yıllar yıllar geçer Benjamin'de artık şamdanı görüp, onu diğer gençlere anlatan yaşlılardan biri olur. Daha sonra şamdan tekrar ortaya çıkar ve bu sefer onu almak tek çareleridir. Benjamin yanına genç bir delikanlı alıp şamdanın peşine düşer.
Kitabı okurken zamanında Yahudilerin çektiği acılara çok üzüldüm. Zamanında insanlar gerçekten çok acı çekmiş. Ama şimdi tekrar dünyaya baktığımda sadece acı çekenin dini ve milleti değişmiş.
Ben kitabı sıkılmadan severek okudum. Umarım sizlerde beğenirsiniz keyifli okumalar.
Görüşərik, Mart
İlk kitab analizimi 
Martin Eden'lə edəcəyimi düşünməzdim. Özümdən analiz etməklə bağlı heç bir gözləntim yoxdu, sadəcə kitabı oxuyanda yaranan düşüncələrimi sizinlə bölüşmək istəyirəm. Başlamazdan öncə spoilerin olacağını qeyd etməkdə fayda var. Spoilersiz yaza bilmərəm çünki:)
Martin Eden, Jack London'un oxuduğum ikinci kitabıdı (
Azəri Rəqqasəsi Yerevanda
Əvvəlcə, kitab haqqında ümumi məlumat verəcəm.
Kitab müəllifin seçilmiş əsərlərindən ibarətdir və buraya "Azəri rəqqasəsi Almaz Baxşəli Yerevanda”, "SPİD-ə yoluxmiş Anjela Petrosyan Bakıda (bioterror)”, Qədim Bakının (1924 cü il) kriminal oçerkləri, "Quldur Bakı” barədə qədim tarixi yazılar, "Stalinin Bakıdakı (1908-ci il)sərgüzəştləri”, "Qadağan olunmuş müsahibələr” və bu kimi maraqlı hekayələr və materiallar daxil edilib.
Kitab Bakı və Qafkazdakı kriminal aləminin XIX əsrin sonundan son vaxtlara qədər ardıcıl alqoritmini tam şəkildə əks etdirir.
Əsas onu bildirmək istəyirəm ki, bu kitabda baş verən hadisələr hər biri real həyatda olan hadisələrdir. Faktlar və sənədlər əsasında yazılmış bu kitab demək olar ki, bir çox qaranlıq məqamları işıqlandırır. Kitabda erməni həbsxanasında əsir olan azərbaycanlıların yazdığı məktubları oxuduqca, insanların çarəsizliyini duyduqca, insan məhv olur.
Kitabda həyat ilə, din ilə, Tanrı ilə bağlı yazılmış fikirlər xüsusilə insanı düşünməyə, sorğulamağa vadar edir. Hər kəsə tövsiyə edirəm, xoş oxumalar.
Merhaba #ailemdekiherkesbiriniöldürdü kitabı bile geldim.
Kara Dil lakaplı bir seri katil,
267.000 dolar dolu bir çanta
ve geçmişi cinayetlerle dolu bir aile...
Bir gün ailenin damarlarında kimin kanının aklıyla ilgili olmadığını, bu kanı kimin için akıttığına dayandığını anlayacaksın.
Her şeye iki yönden bakmayi sevdiğimi bilmeniz iyi olur. Daima madalyonun iki tarafını da görmek isterim.
Kitabımız Ernest adlı karakter tarafından anlatılıyor Herşey gece yarısı başladı abisi Michael'in telefon etmesiyle başladı arabanın bagajında bir ceset olduğunu söyler abisi sarhoş ve birine çarpıp öldürmüş akıllarından geçen korkunç düşünceyle onu bir ormana götürüp gömmeye çalışırlar sonra ceset kıpırdanma olur yaşıyordur sonrasında abisi Erni ikna edip onu ölü olduğuna ikna eder cesedi gömer sonrasında eve gelen Ernest onu polise ihbar eder sonrasında Michael tutuklanır 3 yıl ceza alır. Michael o gece Ern'e 267.000 dolar dolu bir çanta bırakır o paradan kimsenin haberi yoktur aradan geçen 3 yıl sonra bütün aile bir otelde toplanır aile arasında dışlanan Ern davet edilir Michael çıkışı için sıra dışı bir aile sırlar gizemler her karakteri ayrı bir olay hepsinde bir gizem saklı olayların başlangıcı yeni başlar otellin yakınında bir cinayet daha işlenir bütün gözler Cunninghamlar ailesinin üstünde olur yeni hapisten çıkan Michael tekrar tutuklanır sonrasında Ernest olayı bir dedektif gibi araştırmaya başlar.
Hikaye ilk sayfaları biraz durağan geçti benim için 150 sayfadan sonra olaylar karakter daha iyi oturdu .
Selam
İlk etaplarda bilmediğim kelimelerin yoğunluğundan biraz zorlansamda devamında keyifli bir okuma oldu.
Hüseyin Rahmi Gürpınar bu eserinde başta hikaye ile başlamış. Olur da hala anlamayan olduysa verdiğim mesajı diye sonda bir kaç sayfalık açıklayıcı bölümde eklemiş.
#kitabınkonusu
Kitaba Agop ile Kirkor adında iki ermeni arkadaşın diyaloglarıyla, birbirleriyle atışmalarıyla başlıyoruz. Bozuk Türkçeleriyle ve ne kadar sadeleştirilmiş de olsa dönemin dilinin ağırlığıyla buraları anlamakta güçlük çektim. Olaya efsuncu baba olarak dile getirdikleri Enveri ekleniyor. Enveri tılsımlarla, büyülerle uğraşarak define peşinde koşmaya ömrünü adamış bir adam. Herşeyini belli saatlerde yapan uğursuz gördüğü saatlerde, günlerde adım dahi atmayan bir adam.Agop ve Kirkor ile karşılaşınca biraz sorgulayıp onların define bulmak için okuduğu kitaptaki iki melek ( Mahur ile Lahur ) olduğuna kanaat getiriyor. Bizim avanaklarda bize de iş düşer diye baba baba etrafında pervane oluyor. Efsuncu babanın birde kızı var kızına sevdalı bir de genç var. Tabi kendince bazı ritüellerden geçirip uygun değil diye kızı vermiyor. Ve bu gençte sevdiği kızı almak için Efsuncu Baba'ya bir oyun oynamaya niyetlenir. Bu oyundan Agop ile Kirkor da nasibini alır. Yazar o dönem böyle hurafelere inananları eleştirmiş. Ve hala da bunlara inananların bitmediği bir dönemdeyiz. Güzel keyifli bir okuma oldu. Keyifli okumalar.
Selam millet
Arkadaşlarım orjinal okurken meraklandığım tam da o anda bizde çıkan o kitapla geldim
Seri katiller anca bu kadar tatlı olurdu diyebileceğim bir kitap
Siz @junokitap ile tanıştınız mı?
Kitabın Konusuna Gelecek Olursak
•Sloane ve Rowen kötü adamları öldürmeye kendilerine iş edinmiş insanlardır.
•Sloane, bir iş üstündeyken
spoilerli bayagi ama incelemeyi okuyacaginiza kitabi okuyun!!!
cok iyiydi. cok cok cok cok cok cok iyiydi. asiri iyi bir kurguydu. yazar bana bi ara ust uste fake atti. sifir bilgiyle okudum, kitabi da daha once hic arastirmadim ve aaaassiri keyif aldim. ota boka spoiler veren ve bana bu kitabi oneren kisi olan canim arkadasim dila sasirtici bi sekilde agzini bile acmadi kitap hakkinda, tesekkur ediyorum
Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını henüz bitirmedim fakat yinede bu kitap hakkında bir yorum yapmak istiyorum. Kitabı bitirince tekrar yorum yapacağım, belki arada farklar olur. Grigoriy mükemmel benzetmeleri ve betimlemeleriyle bize Finlandiya'yı anlatıyor. Şahsi fikrim olarak bu kitaptaki en büyük etkenlerden biri duygu. Grigoriy bize sadece Finlandiya'yı gördüğü gibi anlatmamış, aynı zamanda Finlandiya hakkında hissettiği şeyleri de anlatmış. Bu kitabı asıl şuan olan haline getiren en büyük etken bence. Finlandiya'nın bir şeyler için nasıl çabaladığı, halkının içindeki azim gerçekten etkileyici. Okuduğum her bir kelime bana "Bizim ülkemiz neden böyle değil?" diye sorgulattı. Fakat cevabı açıkça ortada bence. Onlar her an birbirini destekleyip birbirine yardım ederken bir kendi insanımıza düşman kesilmiş bir ülkeyiz. Öyle bir ülkeyiz ki ancak savaş anında birbirimizi savunuyor, birbirimizin yanında oluyoruz. Gerçekten böyle mükemmel bir ülkede sefalet içinde yaşamamız çok acı. Finlere "bataklıklar" ülkesini verdiler fakat onlar bunu medeni bir ülkeye çevirdi. En büyük etkense birlikte olmaları, bir şeyler için çabalarken hep birlikte yapmalarıydı. Belki kitapta ilerledikçe yorumum degişecek ve daha kapsamlı düşüneceğim. Fakat şuan ki yorumum bu şekilde. Başka bir kitap yorumunda görüşmek üzere.
Acı,ızdırap,aşk ve bilinmezlikler
Merhaba,
Bir mektuba başlarken birine hitap edersiniz bir hitap sekliniz olur. Elbet benim de sizlere bir hitap şeklim olacaktır.
Hastalıklarda sıhhat bulmayı bekleyenleri anlayabilmek ve onlara teselli verip umut olabilmek onları iyi edecek kimseler olmak ümidiyle diye sizlere hitap edip sesleneceğim.
Dokuzuncu hariciye koğuşu; genç bir hastanın bacağında bulunan bir rahatsızlıktan ötürü bir çok tabibe görünmesi ve her tabibin farklı teşhisleri ile ruhunun yorulması. Bacağından olmak istememesi, 15 yasında olmasına rağmen yüreğinde taşıdığı naçizane güzel bir aşk ve hayatında değer verdiği digerleri...
ve günün birinde sıhhatine kavuşması icin yapılan bir ameliyat ardından onu bekleyen bilinmez bir yaşantı. Aşkı yanında olur mu? Hayati daha güzel olur mu? Bilinmiyor ama ve lakin bir gerçek var.
**Dokuzuncu hariciye koğuşunda sıkışmış bu çocuk artık yoluna devam etmek zorunda**
Dokuzuncu hariciye koğuşu; Tanrıpınar’ın dediği gibi; “acının ve ızdırabın yegane kitabı” olarak hem kemiyet hemde keyfiyet bakımından Başka hiçbir eser olmasa da Türk romanının var olduğuna delil gösterilebilecek kudrette bir eserdir.
Keyifli okumalar
