"Ama ben sadece hissediyordum. Hem de çok içten, en derinden. Aralıksız bir şekilde, yıllarca yoksun olduğum hisler vardı içimde, canımı yakıyordu bunlar. Belki de ben çok yabancı kalmıştım bu hislere. Tuttuğu elimle onunki arasında bir bağ gerçekleşmişti sanki. Bu bağda, sanki kalplerimiz arasında bir yol oluşmuştu, sadece bizim özgürce gezinebileceğimiz bir yol. Orada kötülük yoktu, korku yoktu ve anlamsız duygular da; sadece iyi şeyler vardı ve ikimiz."
"Bir ölüm bağlamıştı onları. Gerçek hayatta da böyle değil miydi? Her şey zıtlıklar üzerine kurulmuştu; ölüm ve yaşam, iyi ve kötü, doğru ve yanlış... Ölüm onları bir araya getirmişti. Belki de doğru değildi ama evrenin kanunu buydu."
"Neye ve niçin ağladığımı bilmiyordum. Hayatımızda bazen olur, sebepsiz ağlayışlar. Aniden gelir. Sanki en derindeki acılarımız aniden açığa çıkmış da durduk yere canımızı yakıyordu. Normal olanından tek bir fark vardı, o derindeki acıyı fark edemiyorduk. Ama içimizdeki birileri hissediyordu o bizim bilemediğimiz acıyı ve ağlamak istiyordu. Çünkü ağlamak rahatlatıyordu insanı, her bir gözyaşı damlasının yere düşmesiyle siliniyordu acılar. Belki de gözyaşlarının içinde anılar, bize acı veren o günler, tatsız ayrılıklar vardı. Onlar her yere düştüğünde siliniyordu belki de, bu yüzden ağlamak bizi rahatlatıyordu."
Sayfa 43 - C. Buğra ESER - Son Defa / Google Play BooksKitabı okudu
"Artık o, yeni bir sırrı temsil ediyordu, ölülerin ortaya çıkardığı, yaşlıların bildiği ve gençlerin her zaman görmezden geldiği bir sırrı: Ne kadar uzun olursa olsun hayat, lanet derecede kısaydı."
Elimi tutmasıyla, buzlarım tekrardan erimişti. İçimdeki bütün korku duvarları yıkılmıştı. Anlık olarak kendimi güvende hissettim. O buradaydı ve beni koruyordu. Yanlış düşünmeye başladığımın farkına varamıyordum, kendimi tutamadım. Elimi çekmem lazımdı ama yapamadım, o değil ben izin vermedim kendime. Sanki tuttuğu elimden bana bir elektrik dalgası yollamıştı. Onunla birlikte duygularım bütün düşüncelerimi de ele geçirmeye başlamıştı...