Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

merye buhra

merye buhra
@buhu
3 okur puanı
Ekim 2019 tarihinde katıldı
Şarkılar ikiye ayrılır; eve dönme isteği uyandıranlar, evden kaçma arzusu uyandıranlar. Üçüncü türden biriydi çalan şarkı. Hem gitme, hem kalma hissi uyandırıyordu. Ludovico Einaudi- Una Mattina…
Reklam
Sanki içimde unutulmuş bir iğne ve iplikle yırtıklarımı diktim…
Dışarı çıkıyorum işte mevsim sonbahar, yaprak yaprak dökülüyorum. Rüzgâr, tozla mumyalanmış ölü böcekleri üstüme atıyor. Yağmur suları ürperiyor, esmer çatılardan akıyor. Gürültü ve sessizlik birbiriyle çarpışarak aynı kaynaktan çıkıyor. Cümleler dilimin etrafında dönüyor fakat dilimdeki yer çekimi kelimelerin yapışmalarını engelliyor. Gözlerim daha fazla görmemek için küçülmüş… Kendimi zamana bırakıyorum.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Rüya hep devam eder; içeri girip çıkmamız onun bütünlüğün bozmaz.
Sandal, Galata Kulesi’nin önünden geçip mütevazı görkemiyle uzakta beliren Topkapı Sarayı’na doğru yol alırken Gülabi de etrafı seyre koyuldu. Masmavi donuk denizi bir tarla gibi süren balıkçı kayıklarına balıklar düşüyor, kıyı boyunca sıralanan zarif köşklerin açık pencereleri sallanıyor, servilerin arasında dinlenen kurşuni kubbelere güvercinler yağıyor, koca çınarların altına oturan işsizler nargile tüttürüyor, önlerindeki sandalda oturan rengarenk tülbentlere bürünmüş kadınların fısıltıları lodos marifetiyle kulaklara doluyordu.
Reklam
Rüya ile gerçek arasında kalan o sıcacık andan bir gıcırtı sesine binerek çıktı. O an bir ışık tünedi, belli belirsiz.
Esasen unutmakta zorlandığı şey, bir insan veya herhangi bir anı değil, geride kalan hayatının içindeki mutlu kısımlardı. Kendisini unutamıyordu.
İşte böyle dostlar, siz siz olun uzaktan uzağa âşık olmayın kimseye. Gerekirse dibine kadar gidip iyice emin olun. En iyisi boş verin aşkı maşkı… Aşk denen illet, her kötülüğün başıdır. Zihnine bir girdi mi işte böyle ahmaklaştırır adamı çünkü beyinde çok yer kaplar bu yüzden başka düşüncelere yer kalmaz.
Bir anda ılık bir yağmur başladı. İkisi de önce karanlık peçesini açan dolunaya, sonra gecikmiş bir yakınlaşmayı keşfetmiş gibi birbirlerine baktılar. Bir an yükselip göğe ağacağını sandı Gülabi, dudaklarını İpek Böceği’nin uçuklarla dolu dudağına yapıştırdı. Yağmur o anda durdu. Onu uzun uzun öperken bundan sonra hiçbir şeyden eskisi gibi bir tat almayacağını biliyordu. Ağzının içini kaplayan incecik zar renk değiştirdi. Çividi gecenin diline bir şarkı dolanmıştı, tüm ağaçlar gölgeleriyle birlikte eşlik ediyorlardı bu şarkya. Gülabi dudaklarını geri çekip sevdiğine gülümserken yağmur yeniden başladı.
İki büklüm halde oturan Gülabi başını salladı. Cıbıl dervişler yanık bir ilahi okurken o da mezarı izliyor; ustasının güleç yüzünü hayal ediyordu. Ağlamaktan göz bilyelerinin kızıllığı büyümüştü. Dervişler ilahiyi bitirip uzaklaştıktan sonra omuzunda bir el hissetti Gülabi. İrkilerek geriye döndüğünde simsiyah giysileri içinde Ruhsar’ı gördü; şehla gözlerini saydamlaştırarak kendisine bakıyordu. Ne diyeceğini bilemedi bir süre. Ruhsar elbisesinin eteğini altına koyarak onun yanına oturdu. Feramuş ve daha önce görmediği yeşil, ağrıklı gözlü güzel bir delikanlı da ayakta dikiliyorlardı.