"Çektiğim acılar yüzünden karşımda af dilesin istiyordum, ben buna değerdim. Ah, her zaman gururluydum, ya hep ya hiç diyordum! İşte bu nedenle yarım yamalak bir mutluluk değil hepsini istiyordum, bu yüzden ona böyle davranmak zorundaydım; 'kendin anla ve kıymetini bil.' Çünkü siz de hak verirsiniz ki eğer ona açıklamalar yapmaya, anlatmaya ya da hık mık edip saygı göstermesini istemeye kalkışsaydım düpedüz dilenmiş olurdum... fakat... fakat... niçin bunlardan bahsediyorum ki!.."
"Altı saattir olan biteni anlamaya çalışıyorum ama düşüncelerimi bir noktada toplayamıyorum. Bütün yaptığım yürümek, durmadan dolanıyor, dolanıyor, dolanıyorum..."
“Ama o bembeyaz ve sanki biraz da kırışmış yüzünde tuhaf bir mutluluk duygusu kendini ele verir. Akşamın soğuk Petersburg göklerine ağır ağır çöküşüne muhabbetle bakar. Bakar derken nasıl da yalan söylüyorum: Bakmaz, sanki derin düşüncelere dalmış, yorgunmuş ya da o an kafası daha ilginç başka bir şeyle meşgulmüş de etrafına biraz, o da gönülsüzce zaman ayırabiliyormuş gibi şöyle bir göz atar ancak. Mutludur, çünkü kendisini usandıran bütün o işlerden yarına dek kurtulmuştur ve sınıftaki sırasından en sevdiği oyunlara, şakalara koşan bir okul çocuğu kadar neşelidir.”