Güneyde Boruşehir tarafında gecenin bir yansında insanlar, vadide esen, rüzgarı andıran büyük bir gürültü duydular ve yer sarsıldı; herkes korktuğundan kimse yerinden kımıldamaya cesaret edemedi. Fakat sabah dışarı çıktıklarında hepsi şaşakaldı; çünkü öldürülmüş olan orklar gitmişti; ağaçlar da. Aşağıda, uzaklarda Miğfer Dibi vadisinde çimenler
Cennet gibi yerler virane oldu diye gâvurda keramet, Müslümanda kabahat arama! Eskiden buraların sahipleri burada yaşar, burada işlerdi. Sen sahipli memleketi sahipsiz eden beylerin yakasına yapış. Bir daha da öyle demin konuştuğun gibi konuşma. Bizim elimize geçen her yer neden böyle olsun? Burası bizim elimize geçti mi ki? Merak etme, milletin eline bir şey geçmedi; ovalar, dağlar üç beş fırsat düşkününün elinde toplandı işte o kadar.
Sayfa 105Kitabı okudu
Reklam
Acıya Tutunmak
Bazı trajik acılar, hiçbir zaman geçmişte kalmaz. Bilakis insan ne yapar eder, geçmişi şimdiye taşımanın yolunu bulur. Bulur, çünkü kalbinde bir yer sızlıyordur ve hayata tutunmanın tek yolu ise acıdır. Acıdan hayat devşirmek de denebilecek bu durumlarda kişi, ne yazık ki acıdan beslenir. Her gün acısını büyütür ve aynanın karşısına geçip o büyüttüğü ve zamanla kutsadığı acısına seslenir. İşte burası, insanın kendini tekrara düştüğü ve işin sarpa sardığı andır. Zira acı acıyı doğurur ve bu durum kişide telafisi zor duygu kırılmaları ve kişilik zedelenmelerine sebebiyet verir. Evet, hayat her gün yeni bir tecellisi ile insanın karşısına çıkar. Bazan yıllar öncesinde kalmış bir acıyı makyajlayıp önümüze sürebilir. İrfan da burada ortaya çıkıyor. Hayatın üzerimizdeki tecellilerini okuyup tevekkül ile olaylara yaklaşabilmekte. Şurası bir gerçek ki insanın tekâmülü böyle böyle gerçekleşiyor. Düşmeyi öğrenerek... Düştükten sonra kalkmanı öğrenerek...
"Müsaadenle Ağaçsakal, dedi, "sana bir şey sorabilir miyim? Neden Celeborn bizi senin ormanına karşı uyardı? Bize bu ormana girme riskini göze almamamızı söyledi." "Hmm, öyle mi söyledi? diye guruldadı Ağaçsakal. "Ben de benzer bir şeyler söyler idim, eğer yolunuz diğer tarafa rast geliyor olsa idi. Laurelindörenan ormanlarına bulaşmayın sakın ha! Kadim zamanlarda elfler oraya böyle derdi, lakin artık ismi kısalttılar: Lothlörien diyorlar. Belki de haklıdırlar: Belki de orman soluyordur, serpilip gelişmiyordur. Şakıyan Altın Vadisi Topraklan idi, evvel zaman içinde. Şimdi Düşçiçeği. Ah pekala! Yine de garip bir mahal, dolaşılacak yerler değil. Sizin oradan çıkabilmiş olmanıza hayret ettim ama girebilmiş olduğunuzu işitmek daha da hayret verici: Uzun yıllardır yabancılar böyle bir şey yapmamıştı. Garip bir memlekettir." "Burası da öyle. Halklar burada felakete uğramıştır. Evet efendim, felakete uğramıştır. 'Laurelindörenan lindelorendor malinorne'lion ornemalin, diye mırıldandı kendi kendine. "Onlar orada dünyanın oldukça gerisinde kalıyorlar zannımca," dedi. "Ne bu memleket, ne de Altın Orman dışındaki herhangi bir şey Celeborn'un gençlik yıllarındaki gibidir. Yine de:" Taurelilomeatumbalemorna Tumbaletaurea Lömeanor* derler idi bir vakitler. Her şey farklılaştı ama yer yer hala aynı." *Çokgölgehormanderinkaravadi Pekormanlıkvadi Kasvetliülke." Ağaçsakal'ın bu sözü, aşağı yukarı "ormanın derinindeki açıklıklarda kara bir gölge var" anlamına geliyor."
Ardı diğer sayfada)
Gülümsedim. "Böyle üzgünken bu kadar mutlulukla sarılı olmak zordur eminim." Kafasını salladı. "Bana göre burası mutlu bir yer değil." "Nasıl yani?" "Gelinlik mağazaları yapay mutluluklarla dolu," dedi. "Tabii ki mutlu gelinlerin geldiği de oluyor. Ama genelde onlar gelinliğe veya nedime elbiselerine pek önem vermezler. Onlar sevdikleri kişiyle evlendikleri için mutludurlar." Kafasını salladı. "Bu kadınlar çok nadir. Çoğu kişi aşk için evlenmiyor. Kafalarındaki aşk fikri için evleniyor." "Peki, sen de böyle mi yaptın?" "Geriye dönüp bakınca, evet öyle yapmışım. Düğün günümde, içimde hissettiğim o tereddüdü önemsemem gerektiğini biliyordum. Keşke birisi beni kenera çekip "Onunla evlenme" deseydi." "Onu dinler miydin?" "Dinleyebilirdim." Lo ile Katie bir kucak elbiseyle geri döndüler. Katie'ye,
Sayfa 148 - Pena Yayınları A.Ş.Kitabı okudu
Viking1 uzay aracı Marsa indikten sonra ilk izlenimler (1976)
❝ Araç, gezegene konar konmaz hemen resim almak istiyorduk. Viking 1'in gönderdiği ilk resimler kendi ayak tabanlarına aitti. Mars'ın batak kumlarına gömülebilir korkusuyla bir an önce resmini almak istiyorduk. Resmin yavaş yavaş ve çizgi çizgi ekranlara çıktığını gördük. Karşımıza, aracın Mars yüzeyine konan ayak tabanının kocaman bir resmi çıktı. Az sonra daha başka fotoğraflar da gelmeye başladı. Sondaj aracının gönderdiği ilk resimler arasında Mars gezegeninin ufkunu görüntüleyen resim gelince hayretten donakaldığımı anımsıyorum. Bu hiç de yabancı bir dünya değildi. Bizim Colorado, Arizona ve Nevada'da buna benzer bölgeler vardı. Kayalar ve savrulmuş kum yığınları görülüyor, yeryüzündeki herhangi bir manzaraya benzeyen doğal ve yadırganmayan bir görünüm sergileniyordu. Bir başka deyişle, Mars'ta işte burası gibi bir yer denecek bir görünüm vardı. Kum birikintilerinin hemen ardından yüzünü buruşturmuş bir maden arayıcısının katırını sürerek karşımıza çıkması bizi elbet şaşkınlığa uğratırdı, ama yine de bu düşünce ters gelmiyordu insana. Oysa Venüs'ün yüzeyini gösteren Venera 9 ve Venara 10'un gönderdiği görüntülere bakarken, böyle bir düşünce zihnimin ucundan bile geçmedi. Şu ya da bu şekilde, günün birinde, Mars'ın kendisine döneceğimiz bir dünya oluşturduğunu biliyordum. ❞
Reklam
Aptal icatlarınız bizi getirdiği yer burası. Kendinizi büyük bir alim sanıyorsunuz ama bir yumuşakça kadar dar kafalısınız. İnsan böyle bir yolculuğa girişiyorsa , en azından karşılaşabileceği düşmanları geri püskürtecek imkanlara sahip olmalı. Şimdi sizin yüzünüzden işkence altında öleceğiz. Bu Marslılar her türlü ince işi yapabilirler. Bizi kesin ağır ateşte kızartacaklar.
Şiir Atsız için vazgeçilmez ögelerdendir; çünkü şiir, yazının askercesidir. Ruh Adam'da Atsız böyle söylüyor: "Yazının askercesi olan mısralar” (1972: 244). Bozkurtların Ölümü bir savaş romanıdır ve bir savaş romanında "yazının askercesi" bulunmadan olmaz. Romandaki şiirlerin sayısı bir haylidir. Tural, "... altmış dört
Dalkavuklar Gecesi'nde Şahıs Kadrosu: Dalkavuklar Gecesi'nde olaylar M. Ö. 14. yüzyılda, Hitit başkenti Hattuşaş'ta geçer. Eserin ana kahramanlarından biri, bugünkü tarih literatüründe I. Şuppiluliuma olarak geçen kral Subbiluliyuma'dır. Eserde zaman ve mekân konusunda ayrıntılar yoktur. Romanda kralın zamaro
BİR ZAMAN YOLCUSU: SELİM PUSAT (RUH ADAM ROMANI) Ruh Adam, Atsız'ın tarihî romanlarına göre hayli değişiktir; bir tür post modern romandır. Bu sebeple romanı incelerken biz de farklı bir yol izlemeyi tercih ettik. Selim Pusat'ın ve Romanın Hikâyesi: Selim Pusat adını ilk defa 08 Haziran 1951 tarihinde, Orkun dergisinin 36. sayısında
868 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.