Dünya birbirini arayan ruhlarla dolu. İki satır konuşabileceğimiz, gülüşün ve hüznün kıvrımlarında birlikte kaybolacağımız sahici insana susamış durumdayız. Göğe aynı aşkla bakabileceğimiz, etten ve kemikten olduğu kadar acıdan ve gerçekten yapılma soylu ruh arkadaşları. Onunla yürürken ve ona yürürken kaybolmaktan korkmadığımız, kalplerini kendimize pusula bellediğimiz, maceramızı yüzlerinde seyrettiğimiz, hayatlarını birbirimize tanık kıldığımız dostlar. Şu kalabalık dünyada ancak birbirimize iltica etmekle serinlediğimiz yol ehli.
Kalbini dosta açan, mucizelere de açar.
Neyin varsa, buraya vermek zorundasın. Sağlığını gençliğini, umutlarını, geleceğini, hayallerini, evet her şeyini...
Daha yirmi iki yaşındayken, otuz beş yaşındaymış gibi görüneceksin.
PAZAR AKŞAMLARI
Şimdi kılıksızım fakat Borçlarımı ödedikten sonra
İhtimal bir kat da yeni esvabım olacak
Ve ihtimal sen
Gene beni sevmeyeceksin.
Bununla beraber pazar akşamları
Sizin mahalleden geçerken
Süslenmiş olarak
Zannediyor musun ki ben de sana
Şimdiki kadar kıymet vereceğim
Belki de tükenmişimdir. Bir şeyler için uğraşacak çabayı kendimde bulamıyorumdur. Benim de emek vermeden güzel giden şeylere ihtiyacım vardır. Hep ben yorulmak istemiyorumdur. Yeniden inanmaya ihtiyacım vardır. Beni bana geri vermek istiyorumdur.
Kimse, hiçbir sebebi yokken aniden, isteyerek veyahut bilerek delirmez; bu yalnızca ötekilerin varlığıyla gerçekleşir. İnsanı delirten, bir başka insandır. Ötekinin bıraktığı acının, hayal kırıklığının, nefretin ve belki de mutluluğun iziyle deliliğe ilk adımını atar insan.