Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Subay Bey sormak, siz neden yapmak bu çalışmaları?" "Acıya alışmak için." "Sormak, siz canınız acımak, hoşunuza gitmek?" "Hayır, yalnızca acıyı yenmek istiyoruz, sıcağı, soğuğu, açlığı, can acıtan her şeyi."
Reklam
Ayakkabıcı paramızı bize uzatıyor. "Alın. Sizde kalsın. Paranızı istemiyorum. Kalın çoraplar alın kendinize. İhtiyacınız olduğu için bu botları size hediye ediyorum." "Hediye almayı sevmeyiz." "Neden?" "Çünkü teşekkür etmeyi sevmeyiz."
Biraz sakinleşince, "Bir şey öldürmek gerektiğinde bize haber verin. Biz öldürürüz" diyoruz. "Seviyorsunuz öldürmeyi, değil mi?" "Hayır Anneanne, tam tersine, hiç sevmiyoruz. Bu yüzden de alışmalıyız." "Anlıyorum, yeni bir alıştırma. Haklısınız, gerektiğinde öldürmeyi bilmek lazım."
... "Çok iyisiniz" diyor. "İyi olmak istemiyoruz. Bunlara çok gereksiniminiz olduğu için getirdik. Hepsi bu." "Size nasıl teşekkür edebilirim. Sizleri hiç unutmayacağım." Gözleri doluyor. "Ağlamanın bir işe yaramadığını biliyorsunuz. Biz hiç ağlamayız.Oysa sizin gibi erkek olmadık daha." "Haklısınız. Affedersiniz, bir daha ağlamayacağım. Yorgunluktan" diyor gülümseyerek.
Bir süre sonra, zamanla, gözlerimizi başörtüyle bağlamaya, kulaklarımıza da ot tıkamaya gerek kalmıyor. Kör rolüne soyunan bakışlarını içine çeviriyor, sağır da kulaklarını her türlü sese kapatıyor.
Reklam
Bir kadın geçiyor. Elimizi uzatıyoruz. "Zavallı çocuklar. Size verebileceğim bir şey yok."Saçlarımızı okşuyor. "Teşekkür ederiz." Bir başka kadın iki elma veriyor, bir diğeri bisküvi. Bir kadın geçiyor. Avuç açıyoruz, duruyor: "Dilenmeye utanmıyor musunuz? Evime gelin, size göre ufak tefek işler var. Odun kesmek, toprağı küremek gibi. Bu işleri yapmaya gücünüz yeter. İyi çalışırsanız size çorba ve ekmek veririm." "Sizin için çalışmak istemiyoruz, hanımefendi. Ne çorbanızı içmek ne ekmeğinizi yemek istiyoruz. Aç değiliz." "Öyleyse neden dileniyorsunuz?" "Nasıl bir şey olduğunu anlamak için, bir de insanların tepkisini gözlemliyoruz." "Pis serseriler! Üstelik ukalalar da!" diye bağırarak uzaklaşıyor. Eve dönerken, bisküvileri, çikolatayı, elmaları ve parayı yolun kenarındaki uzun çalılıkların arasına atıyoruz. Saçlarımızdaki okşayışı atmak mümkün değil.
"Çok ceviz yiyoruz" yazabiliriz; ama "ceviz severiz" yazamayız, çünkü "sevmek" kesin bir sözcük değil, belirginlikten ve nesnellikten uzak. "Ceviz sevmek" ile "Anneannemizi sevmek" aynı şeyi ifade edemez. Birinci cümle ağızdaki hoş bir tadı belirtir, ikincisi duyguyu. Duyguları tanımlayan sözcükler çok belirsiz, bunları kullanmaktan kaçınıp nesnelerin, insanların kendileriyle, yani olayların sadık betimlemeleriyle yetinmek lazım.
“Bir kitap ne kadar hüzünlü olursa olsun bir hayat kadar hüzünlü olamaz.”
Sayfa 267Kitabı okudu
İnsanları bize hakaret etmeye zorluyoruz, sonunda kayıtsız kalabildiğimizi fark ediyoruz. Ama eskiden kalma sözcükler de var. Annemiz bize, “ Canlarım. Aşklarım. Mutluluğum. Tapılacak bebeklerim” derdi. Bu sözcükleri hatırlayınca gözlerimiz doluyor. Bu sözcükleri unutmalıyız, çünkü artık kimse bize böyle şeyler söylemiyor, bu sözcüklerin anısı da taşınamayacak kadar ağır. Böylece alıştırmaya başka bir yönden başlıyoruz. Şöyle diyoruz: “Canlarım. Aşklarım. Sizi seviyorum… Sizi hiç terk etmeyeceğim. Yalnızca sizi seveceğim… Her zaman… Sizler benim için hayatsınız…” Tekrarlamaktan sözcükler anlamlarını yitiriyor, içerdikleri acı da dinmeye başlıyor.
Reklam
Anneannemiz, annemizin annesi. Onun evine gelmeden önce annemizin bir annesi olduğunu bilmiyorduk. Biz ona Anneanne diyoruz. İnsanlar ona Cadı , o da bize "İtoğlu itler" diyor.
Papaz bir süre susup, "On Emir'i biliyor musunuz? On Emir'e uyuyor musunuz?" diye soruyor. "Hayır bayım, uymuyoruz. Kimse de uymuyor zaten. On Emir'den biri 'Katletmeyeceksin'dir, oysa herkes birbirini katle­diyor."
Sayfa 68 - YKYKitabı okuyor
+ Şimdi nasıl davranmalı? - Aynı eskiden olduğu gibi. Sabahları uyanmaya, akşamları yatmaya ve yaşamak için gerekli olan şeyleri yapmaya devam etmen gerek. + Uzun sürecek. - Belki bütün bir ömür...
Sayfa 141
Tekrarlanmaktan sözcükler anlamlarını yitiriyor, içerdikleri acı da dinmeye başlıyor.
Sayfa 25
Bu uzaklık bize çok büyük ve çektiğimiz acı katlanılmaz geliyor. Sanki vücudumuzun yarısı eksilmiş gibi.
Sayfa 27
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.