Sokakta, okulda, sohbetlerde, sosyal mecralarda, kitaplarda gözlemlediğim birşey var ve bunu dile getirmek istedim. Herkes en bilge konuşmalarını, en kıymetli öğütlerini, en özlü konuşmalarını hep bir olumsuzluk karşısında, kendince yahut toplumca kötü kabul edilen olaylara ya da yargılara karşı kullanıyor. Mutluluktan bahsederken dili tutulan, karşısındakinin veya hiç tanımadığı bir varlığın da aynısını yaşaması için dua edenle; negatif sayılacak duygulardan bahsederken alim olan, tüm deneyimlerini tüm ciddiyetiyle paylaşan, adeta başkasının başına gelmemesi için yaşayan varlık aynı değil mi ? Neden hayatı sadece sorun olarak görünenlerle karşılaşınca, ruhumuzu bir şey yorduğunda, sağlığımız riske girince önemsiyoruz ? Her seferinde kaybedeceğimizi hissettiğimiz andan itibaren önemseme çabamız ne kadar samimi ki ? Bu durum bir sürü nedenlere dayandırılır, sayısız örnekle açıklanır. Ama dönüp dolaşıp yine bu yargıyı ispatlamaktan kaçılamaz. Ha bi çözüm üretmek isteyen varsa can kulağıyla dinlemek isteriz. Ama böyle gelmiş böyle gider değil mi ?
İnsansan, yorulucaksın arkadaş ! Fırtınada devrilmeyen ağacın gölgesi olur !
Neyse daha fazla uzatmayalım. Kötülüklere ömür harcamadan, sevinçlere kol kanat açmanız dileğiyle...
( Çok pardon dalmışım galiba. Tabi açsanız yersiniz. )