Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
27'sinde yaşlanmış bir kadın gibi hissetse de kendini, yüreği 27'sinde genç bir kadın gibi atıyordu.
Annesizliği hayatta başına gelenler ile mücadele gücünü elinden alan her şeyin mazereti oluverdi; kendi güçsüzlüğüne, kendi hatalarına pa­ravan oluverdi.
Reklam
Kapılann yüzüne tek tek vurulduğu günlerden bi­rinde, hiçbir zaman sahiplenemediği, kendisinin olamadığı o adamın evinde, kiler niyetine kullanılan içi eski eşya dolu kü­çücük odaya girip, gözüne ilişen sinek ilacım sıkmış, kilitledi­ği kapının ardına tüneyip yumruklannı sıkarak beklerken kızı aklına düşmüştü. Bir hışım geri atmıştı kendini. Tek kurtu­luşu olduğuna inandığı ölümü bile kızı için reddettiğini, an­nesi gibi olmayan bir annelik için nasıl da mücadele ettiğini şimdi olanca hıncıyla yüzüne vurmak istedi. Yine sustu.
ah o bütün günahlarını içine doldurduğu an­nesizliği...
Görülmemezlik, duyulmamazlık, sevilme­mezlik onu lal'e çevirse de ta içinde her an patlamayı bekleyen bir öfke dalgası büyüyordu.
İçi­ ne düştü mü durduramadığı öfkeleri vardı. Durup durdu­ğu yerde kendisinin yarattığı, bazen yarattıktan birkaç saat sonra unuttuğu bazen de dur durak dinlemeden, içinden ta­şıp gitmesine müsaade ettiği öfkeleri.
Reklam
Sevmiştim seni, ölene kadar kulun kölen olmaya hazırdım, dört dörtlük bir kadın olacaktım, senin olacaktım..
Bağımlıydı hayatta kurduğu iliş­kilere. Onlar bırakmadan bırakamazdı.
Ama şimdi yas tutmayacaktı, bir felaketi seziyor ve kendi­ni cezalandırmaya engel olmak için kaçacak tüm yollan de­niyordu.
Kapı açılmayınca, Vesile'nin yüreğindeki sıcaklık yerini birdenbire sessizliğe bırakmıştı. Yalnızlık, serseri bir kurşun gibi hiç beklemediği anda yüreğinden vurup paramparça et­mişti. Oracıkta, elleri ayaklan tutamayacak hale gelmiş, bir kedi yavrusu misali başını omuzlarının arasına saklayıp, sı­ğınacak yer bulmak için çevresine bakınmıştı.
Reklam
Bir süre sonra on dördünde, güzel mi güzel, uzun boylu, al yanaklı, parlak, uzun saçlı büyük kızını; on ikisinde şirin mi şirin toplu yanaklarından gözleri kısılmış, sırtına koca­man bir çanta takmış küçük kızının elinden tutmuş, arka­daşlarına laf yetiştirip, güle oynaya yürürken gördü. Kızlarını önünden geçtikleri saniyeler boyunca nefesini tutup, kı­mıldamadan izledi.
Adem, Ercan, Yavuz ... Anneleriyle birlikte kadınlar ko­ğuşunda kalanlardandı. Üçü de cezaevinde doğmuş, koğuş­larda kadınlarla yaşamıştı. Bakıcıların anlattığına göre kreşe bir sabah "Benim kaşımı ne zaman alacaksınız?" diye sora­rak giren olmuştu. Ortada küçük masalar, kenarlarda yatak­lar ve bir televizyondan oluşan 40 metrekarelik kreş onların tüm hayatıydı.
Kadınların ilk anda gittikleri yer baba eviydi. Bazısı birkaç gün, bazısı ise neredeyse bir yıl kaldıkları evlerinden koca­larının evlerine dönmeye zorlandıklarını söylediler. Cinsel şiddeti gizleyip, gördükleri kaba kuvvetten şikayet eden ka­dınlar boşanma kararlarına babalarından "Gelinlikle çıkan kefenle girer", elleriyle memelerini işaret eden analarından ise "Buradan emzirdiğim zehir, buradan emzirdiğim haram olsun," yanıtını almışlar.
Mücadele etmeseydim O zaman ya ölüydüm, Ya da deli, bu hayatta...
Adam öldürme suçundan 19 yıl ceza aldı. Görüşmeyi yaptığımız sırada kapalı cezaevinde kaldığı süreyi tamamlamış, açık cezaevine geçmeye hazırlanıyordu. Tahliyesine yaklaşmasına karşın içinde bir korku vardı, o korkuyu "İnsan korkusu var içimde. Çıkınca ne yaparım bu korkuyla bilmiyorum," diye anlattı.
47 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.