Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar… Ama şimdi inanıyorum… Sen beni inandırdın… Seni seviyorum… Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum…
Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Yine bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben bu dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.
Aşk hiç de sizin söylediğiniz basit sempati veya bazen derin olabilen sevgi değildir. O, büsbütün başka, bizim tahlil edemediğimiz öyle bir histir ki, nereden geldiğini bilmediğimiz gibi, günün birinde nereye kaçıp gittiğini de bilmeyiz.
Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı ama birçoğu bunun farkında değildi ve yine farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bu ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmama lüzum bile görmeden meydana çıkıyordu… Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.