Hazirandan ölmek zor demiş bir şair, neden demiş 3 Haziranda ölen bir şair için demiş, aynı 3 Haziran benim de doğum günüm. Ama konu ne benim doğum günüm ne de Nazım'ın ölüm günü. Konu 3 Haziran 1924 yani Kafka'nın öldüğü gün.
Ben de diyorum ki 20. yüzyılın en iyi yazarlarından, Kafka'yı ölüm yıl dönümünde analım ve Kafka okuma etkinliğimizi 3
payına düşen kısacık zamandan bir tek saniye yitirdiğinde ömründe yitmiştir çünkü. Ömrün, yitirdiğin o saniyeden uzun değildir, daha doğrusu, tüm ömrün o yitirdiğin saniyeyle eştir, sadece o kadardır. Bu demektir ki, bir yol tuttuğunda ne olursa olsun devam et; ancak böylece kendini tehlikeye atmaz, kazanabilirisin. Belki sonunda düşmek de var; ama henüz yolun başında geri döner, koşarak merdivenleri inmeye kalkarsan, o anda yuvarlanır gidersin; olasılık falan dinlemez, kesinlikle yuvarlanırsın.
Demem o ki, bu koridorlarda bir şey göremedinse başka katlara çık, yukarıda da bulamadınsa çekinme, daha üst katlara çıkan merdivenlere saldır. Sen çıkmaktan vazgeçmezsen basamaklar bitmez, sen tırmandıkça ayaklarının altında yükselip dururlar.
Halkımızın uzak geçmişini anlatan tarih kitaplarında akıl almaz cezalardan söz ediliyor. Yine de, bu cezaları anlatarak günümüzdeki ceza sistemini savunmak mümkün değil.
Yargılarımı verirken, hep şu temel ilkeye sadık kalırım: Suç, daima şüpheye yer bırakmayacak denli kesindir. Diğer mahkemeler bu ilkeye sadık kalamazlar. Mahkeme kurulunda çok üye vardır, onların üzerinde de mahkemeler vardır vs.
''Cezayı uygulayan aygıt, aygıtın temsil ettiği yasa ve yasanın temsil ettiği toplumsal düzenek. Eğer bir toplumsal düzenekten söz edilebiliyorsa, bu düzenek karşısındaki bireyden de söz etmek gerekir.''
Bir yazar durumu şöyle betimlemişti: Uymakla yükümlü olduğumuz, gözle gördüğümüz için var olduğu kuşkusuz tek yasa soylulardır; elimizdeki tek yasadan kendimizi mahrum etmemiz mümkün mü?