ne kadar yalnız olduğumuzu hep hatırla
açlıkları yoklukları kırımları
-örneğin sensiz olmak ömrümün bir akşamında-
bir bölgeden birine giden orduları uçaklarla
yalanlar ihanetler karmakarışık limanlar
iki şeyin apansız karşı karşıya geldiği dünyada
bütün düşündüklerim aklımda kalsın,
parmaklarımın telaşlı hasretiyle
şimdi bir ıssız kasabanın
bir odasında, kendince, ışıksız,
yavan, hazırlıksız ve çoook uzak
bir gece geçecek...
demek ki, “yenge” olamanın çok belirgin kuralları var. öncelikle bir evlilik bağı gerekiyor. nasıl ki medeni hukuka göre evlilik kişiyi ergin kılıyorsa; halkın diline göre de evlilik, kişinin mertebesini değiştiriyor.
bir de kadının bir eşi yahut sevgilisi varsa arkasından konuşurken “kendi başına değersizliğini”, “erkeğinden bağımsız olarak dikkatini çekmeyeceğini” tarif eden zihniyet de yenge mekanizmasına başvurur. bu akıl, “Ayşe’yi bakkalda gördüm” demekten imtina eder. muhakkak yengeyi görmüştür bakkalda.
cemaat ve siyasal örgütlerde “yenge”, mahcup bir mesafe bildirimi için kullanılır; ben de sıklıkla yaşadım. eşiniz yanınızdayken “yenge” olursunuz, aynı ölçüde tanınıyor olmanız fark etmez...
türk kültürünün akrabalık ilişkilerine ne kadar önem verdiğini ispat eden adlandırmalar olarak değerlendirecektir. gelin görün ki içinde yaşadığımız hayat bu değerlendirmeyi pek doğrulamıyor. bazı sıfatlar, bagajlarında taşıdıkları negatif yükler yüzünden akrabalık ilişkilerimizi fena halde bozuyor. bakınız “yenge”.
onlara “yenge” diyerek araya konan mesafe, aslında kadını erkeklerin arasındaki dünyanın dışına çıkarmaya hatta hiçbir zaman oraya ait olmadığını ima etmeye yarar.