Kimi kadın ve erkekler, hayatlarının bütün kararlarını bu şekilde verirler. Dört bir yanımız davetkar bir dünyayla çevrilidir; hayatlarımıza kurnazca sokulan, daha önce hiç iştahımızın olmadığı ya da pek az olduğu hallerde iştah açan ve yaratan bir dünya. Bu türden bir seçim tarzıyla hareket ederken belli bir seçimde bulunmamızın nedeni, o sırada önümüzde bir seçenek bulunmasıdır. Bunun bizim istediğimiz şey olması şart değildir, ama ne ilginçtir ki, ona ne kadar uzun süre bakarsak bizim için o kadar cezbedici hale gelir.
Öğrenmekten zevk almayanlar, yeni fikirlere ya da demeyimlerin çekimine kapılmayanlar şu an bulundukları konumu aşıp gelişemezler. Acının köklerini besleyen tek bir güç varsa, o da bu anın ötesinde öğrenmeyi reddetmektir.
Kadının adlarını unutmuş olabiliriz, bize seslendiğinde yanıt vermeyebiliriz, ama onu iliklerimizden tanır ve özleriz; onun bize, bizim de ona ait olduğumuzu biliriz.
Erginlenme,bilinçsiz kalmaya yönelik doğal eğilimlerimizden uzaklaşıp neye mal olursa olsun-acı,zahmet,katlanma-daha derin akılla,vahşi Benlik ile bilinçli bir birliktelik kurmanın yolunu takip etmeye karar verdiğimiz bir süreçtir.
Ergenlikten genç kadınlığa,evli kadınlıktan evde kalmış kızlığa ya da orta yaştan yaşlılığa ilerlemek,kocakarı çizgisini geçmek,yaralanmış olarak ama kendi değer sistemleriyle yola çıkmak;işte ölüm ve yeniden doğum budur.
Bir ilişkiyi ya da ana baba evini terk etmek,eskimiş değerleri arkada bırakmak,kendisi olmak ve kimi zaman sadece öyle olması gerektiği için derinlere,vahşi topraklara gitmek, tüm bunlar inenin kaderidir.