Sonun hayra vardı. Ömrüm boyunca bu sözcükleri duymayı bekledim. Şimdi bunun için çok mu geç? Bizim için? Bir parçam, her şeyin eskisi gibi sürüp gitmesinin, ne kadar uyumsuz bir ikili olduğumuzun farkında değilmiş gibi yapmanın daha iyi olacağını söylüyor. Böylesi daha az acı verici. Belki de bu gecikmiş barış sunusundan, aramızın nasıl olabileceğine dair bu küçük, kırılgan, titrek ipucundan daha iyi. Bu yeni yakınlaşmanın doğurup doğurabileceği tek şey pişmanlık, diyorum kendime; ee, pişmanlığın ne hayrı var? İnsan hiçbir şey getirmez ki. Bizim kaybettiğimiz şeyin kesinli telafisi yok.
Sayfa 346Kitabı okudu
İnsan uzun süre ve çok uğraşıp, görünüşte işe yarar bir dünya görüşü, işe yarar bir harita geliştirdikten sonra, o görü­şün yanlış olduğunu ve haritanın büyük ölçüde yeniden çizil­mesi gerektiğini ima eden yeni bilgiyle karşılaşınca ne olur? Bunun için gereken acı verici çaba korkutucu, neredeyse başa çıkılmaz görünür. Bizim çoğu kez ve genellikle bilinçsiz ola­rak yaptığımız şey yeni bilgiyi görmezden gelmektir. Çoğu kez bu görmezden gelme pasif değildir. Biz yeni bilgiyi yanlış, teh­likeli, kabul olunmuş doktrinlere aykırı, şeytan işi olmakla it­ham edebiliriz. Aslında o bilgiye karşı savaş açabilir, dünyayı kendi realite görüşümüze uydurmak için yönlendirmeye bile ça­lışabiliriz.
Sayfa 43 - Akaşa
Reklam
“RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana Çok acı çektireceğim” dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, Seni o yönetecek.” RAB Tanrı Adem'e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı verecek, Yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye dek Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın Ve yine toprağa döneceksin.”” ‭‭YARATILIŞ‬ ‭3‬:‭16‬-‭19‬ 3:16 çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim. Çocuk doğururken çekilen acı ve ağrı, dünyada günahın çoğaldığını ve ya- yıldığını hatırlatır. Tanrı, cezalandırırken de lütufkar olduğunun göstergesi olarak, çoğalma kutsamasını (bkz. 1:28 ve ilgili not) geri almamıştır. istek duyacaksın... o yönetecek. Bu yüzden kadın ile erkek arasındaki ilişki, kadın için sevinç ve bereket getirecek bir durum olmaktan çıkıp dert ve acı verici olacaktır. 3:17-19 Erkek uzun süre ve zahmetli şekilde çalışmak zorunda kalsa bile (Tanrı'nın verdiği ceza), yaşamını sürdürebilmek için yiyecek sağlayabilecek (Tanrı'nın lütfu), böylece günahlı insan soyunu devam ettirecektir. 3:19 toprağa dönünceye dek... toprağa döneceksin. Adem'in çabaları ölüme engel olamayacaktı. Bedeninin (2:7) ve yiyeceğinin (bkz. 3:17) kaynağı olan toprak, ölümünün simgesi haline gelmişti.
Acı verici meydan okumayı, sert, amansız ve savunma dolu tavırları, sonsuz bir sevgi vermek isteyen ancak kendini reddedilmiş hisseden birini çok iyi anlayabiliyordu.
Sayfa 31 - Maviçatı yayınlarıKitabı okuyor
Mazoşizm, insanın bireysel özünden kurtulma, özgürlükten kaçma ve kendisini bir başkasına bağlayarak güvenlik arama girişimidir. Bu tür bir bağımlılığın çok çeşitli biçimleri vardır. O, özellikle kültürel kalıplar bu tür bir ussallaştırmayı meşrulaştırdığı zaman, özveri, ödev ya da sevgi olarak ussallaştırılabilir. Mazoşist uğraşlar bazen cinsel itilimlerle karışık ve haz verici olabilirler (mazoşist sapkınlık). Mazoşist uğraşlar çok kez kişiliğin bağımsızlık ve özgürlük isteyen bölümleriyle öylesine çelişirler ki, acı verici ve işkence yapıcı durumlar olarak duyumsanırlar.
Kedinin Sahibi Kim?
Süreyya'nın benliği Yaratıcının kediye hayat bağışlamasını, onun her ihtiyacını görmesini, her an onunla ilgilenmesini, ona en güzel biçimi vermesini, tüylerini olabilecek en güzel şekilde yaratmasını görmezlikten gelip, kedisi için yapageldiği tek şeyi yani onu besleme fiilini -ki o da Yaratıcının verdiği ikram etme, yardım etme, merhamet ve
Reklam
Platon'un dediği gibi kayıp olan ruh eşimizi bulma isteği miydi?
Kendi vücudu ile ilgisi olmayan, protein, yağ, karbonhidrat ve sudan oluşan bir başkası nasıl olur da kendisini dünyanın en mutlu adamı, en mutsuz adamı ya da dünyanın en çok acı çeken adamı gibi hissettiriyordu? Bunun adı aşk olamazdı. Bu 3 harfle açıklanamayacak kadar derin ve acı verici bir şeydi. Bu konuda bir sürü kitap okumuştu adam. Hemen herkes kendince tanımlamaya çalışmıştı bu meseleyi. Oysa bu çok manasız bir çabaydı. Platon'un dediği gibi kayıp olan ruh eşimizi bulma isteği miydi? Yoksa Alman Filozof Schopenhauer'un dikkat çektiği gibi soyun devamını sağlayan, tabiatın bir aldatmacası mıydı? Galen'e göre aşk ne anlatılabilir ne de tanımlanabilirdi. Zira doğuştan kör olan bir insana gökkuşağını nasıl anlatabilirdiniz ki. Ya da doğuştan koku duyusu olmayan bir insana yağmur yağdıktan sonra topraktan yükselen o harika kokuyu nasıl hissettirebilirdiniz? İşte insanlığın başlangıcından beri aşkı yaşamış birçok yazar onu yazdı, birçok ressam onu çizdi ve birçok şarkıcı onu söyledi. Aşkla karşılaşmamış insanlar ise sadece anlamaya çalıştılar. Ama anlamalarına imkân yoktu. Aslına bakalırsa nöro- biyolojik olarak aşk 2 kısımdan oluşuyordu. İlk dönem, yani ilk görüşte aşkı ve tutku dönemini içeren, beyinde fırtınaların estiği dönem. İkinci dönem ise fırtına sonrası daha sakin bir beyinde insanları birbirlerine bağlayan dönem. Aşkın ilk fazı mükemmel bir fazdı. Beynin ödül merkezi üzerinde çok önemli etkileri bulunan dopamin, norepinefrin, vasopressin gibi çeşitli hormonlar bir araya gelerek muhteşem bir etkileşim oluştururlardı.
Sayfa 104 - Popüler Kültür-Bilim Serisi
"Bu yüzden kaderimize boyun eğiyor ve kaybettiklerimizi düşünmemeye çalışıyoruz. Bu çok acı verici bir durum."
"Bu yüzden kaderimize boyun eğiyor ve kaybettiklerimizi düşünmemeye çalışıyoruz. Bu çok acı verici bir durum"
-İşte Sisifos'un cezası buydu. Geriye düşeceğini bildiği halde taşı sonsuza kadar o tepeye taşımak. Sonra aşağıya düşüşünü seyretmek ve tekrar ve tekrar… -Ama bu… Ama bu… Bu çok anlamsız! -Cezayı korkunç kılan da işte buydu çocuğum; anlamsız olması… Bulunduğun hale, yaptığın işe, başına gelenlere, olanları ya da olmayanları saçma bulmak ve bir anlam verememek o kadar acı verici bir şeydir ki Çaylak, insan bu acıdan onu kabullenmekle de kurtulamaz. Kabullenmek, bizi anlamsızlık karşısında büsbütün ümitsiz ve çaresiz bırakarak, acımızı daha da artırır. -Bu durumda olmaktansa gübre böceği olmayı milyon kere tercih ederdim...
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.