"Her okuduğumda farklı anlamlar çıkardığım bir şairdir, Zarifoğlu. Sevdiğim bi şairdir. Edebiyatın Oğuz Atay'ı gibidir benim için. Defalarca okunulup, üzerinde tefekkür edilmesi gereken, ender insanlardandır. Tarih boyunca şairler ve şiirleri kıyaslanmıştır. Fuzuli - Hafız Şirazi ile, Necip Fazıl - Nazım Hikmet ile, Doğu divanı - Batı divanı ile, Türk edebiyatı - İran edebiyatı ile vs vs. Bu zamana kadar hiç bi şairi, hiç biriyle kıyaslamadım, karşılaştırmadım. Olur ki ilerde böyle bir hataya düşersem, karşılaştıramayacağım şairlendendir Zarifoğlu. Zarifoğlu'ndan sonra hiç kimse dağların zirvesine göz koyamadı. Herkes koşup takıldıkları çitlere övgüler ve sövgüler kaleme aldılar ama geçemediler çitin ötesine. Sen gittiğinden beri şiir dağların zirvesinde yetim bir türkü gibi kaldı, yüreğe dökülmesi beklenilen. Kimse çıkıp da bir incelik göstermedi, senin gibi. Hep yüreklerimiz incindi ama Mavi gökler hala orada, biliyorum !
Hâlık-ı Hakîm; tarımsal ürün çeşitliliği, akarsular için su deposu, muhtelif hayvanlar için yaşam alanı, yer altı kaynaklarının depo alanı olması ve hakeza birçok hikmetle halk ettiği dağları aynı zamanda, küre-i arzın hareketi hengâmında dengenin sağlanması ve yeryüzünün sarsılmaması için de kazıklar kılmıştır.
Arzı halk eden Hâlık-ı Hakîm, yeryüzünde insanlar sarsılmasın diye ağır baskılar yaptı. Yani Mevlevî gibi döndürülen dünyamız bu hareketiyle insanları çalkalayıp sıkıntıya sokmasın diye o yeryüzünde suya mukabil dağlar da halk edildi.
Evet, dağlar sadece yeryüzünün yüzeyinde kalan yükseltiler değildir. Dağ kökü diye tesmiye edilen kısımları ile kimi zaman kendi boylarının 10-15 katı kadar yerin altına doğru uzandırılmıştır. Bu özellikleriyle dağlara, âdeta bir çivinin yahut bir kazığın çadırı sıkıca yere bağlamasına benzer bir keyfiyet verilmiştir. Mesela zirvesi yeryüzünden takriben 9 km yukarıda olan Everest Dağı'na 125 km'den fazla kök verilmiştir.
Evet, dağlar sadece yeryüzünün yüzeyinde kalan yükseltiler değildir. Dağ kökü diye tesmiye edilen kısımları ile kimi zaman kendi boylarının 10-15 katı kadar yerin altına doğru uzandırılmıştır. Bu özellikleriyle dağlara, âdeta bir çivinin yahut bir kazığın çadırı sıkıca yere bağlamasına benzer bir keyfiyet verilmiştir. Mesela zirvesi yeryüzünden takriben 9 km yukarıda olan Everest Dağı'na 125 km'den fazla kök verilmiştir.
Arzı halk eden Hâlık-ı Hakîm, yeryüzünde insanlar sarsılmasın diye ağır baskılar yaptı. Yani Mevlevî gibi döndürülen dünyamız bu hareketiyle insanları çalkalayıp sıkıntıya sokmasın diye o yeryüzünde suya mukabil dağlar da halk edildi.