Kitap imkansız bir aşkı konu alıyor. Werther'in Lotte'ye olan saplantılı aşkını... Aşka pek inanmadığımdan olayın aşk bölümünü es geçtim ama genç werther'in acıları sadece bir aşk romanı da değil. Kitapta evli bir kadına aşık olmasından vicdan azabı duyan Werther sık sık çevresini, tanrıyı, varlığı sorguluyor. Zaten bu esere çarpıcılığını veren şey de bu sorgulamalar. Kitap Werther'in arkadaşına yazdığı mektuplardan oluştuğundan edindiğimiz bütün izlenimler Werther'in bakış açısıyla yazılmış, bundan diğer karakterlere olan bakışımız da biraz yoruma açık kalıyor. Ben ilk günden bu yana Lotte'nin her şeyin farkında olduğunu ve Werther'e içgüdüsel bir aşk duyduğunu düşünüyorum ama Lotte de toplumun sınırlandırdığı insanlardan, mantık daha ön planda. Kendine bile itiraf edemiyor çünkü seçimini çoktan yapmış. Nişanlısı Albert ile arasında sonsuz bir tutku, aşk yok ama sonsuz saygı, anlayış ve sevgi var. O sevgiyi seçiyor.
Bu kitabı okumadan aşk acısı intiharlarını saçma bulurdum. Bana pek soylu gelmezdi. Şimdi ise bu konuda biraz şüpheliyim çünkü problem aşk, yalnızlık, fakirlik -her ne olursa olsun- bunlar değil. Problem ertesi güne başlayabilme motivasyonu. Problem dünyevi meseleler değil, ruhsal olarak sağlıklı düşünme yetisini kaybetmek. İstediğimiz kadar aptalca bulalım, kişi bu konuma geldikten sonra bunun aptalca olduğunu söyleyerek iyileştirilemez.