Kar yağdığında, şehrin sesi ve renkleri de kayboluyordu İstanbul'da.
O gün ise, insanların öğle saatlerine dek konuşmasına izin vermiş, öğleden sonra bütün sözcükleri toplayarak, ılıtan bir ninniyle uyutmuştu bulutları.
Hikayeyi yıllardır biliyordum, ancak kadının ne kadar güzel olabileceğini düşünmemiştim hiç. Sonra, bir yılanın bile aşık olabileceği güzellikte kadın var mıydı?
"Yılanın kadına aşık olduğunda inandın yani?" dedim, gülümseyerek.
Eğer bir efsaneden söz ediyorsanız ve karşınızda sizi dinleyen birisi olduğuna eminseniz, yılanın kadına aşık olma ihtimali, kadının yılana aşık olma ihtimalinden daha kuvvetlidir.
"Denge," yaşamın ritmi karşısında "bisiklet sürebilme" demek değildi.
"Rüzgar," taze bir fide için 'fırtına' demekken, 'deniz,' kurak topraklarda büyüyen çocuklar için 'su' anlamına bile gelmiyordu.
Hiçbir anlamı olmayan sesler çıkartarak oynayan çocukların, sözcüklere ihtiyacı yoktu. Yoldan geçerken, evdeyken, okuldayken ya da uyuyorken işittiğinizde asla anlamayacağınız sesler kendiliğinden ortak bir dile dönüşüverirdi.