"Acaba sadece aşk uğruna mıydı hepsi?" diye düşündü William. Aşk... Bu kadar kudretli olabilir miydi? Aynı denizlerin çocukları bir kadının özgür ruhuna bu kadar tutsak kalabilir miydi? Cervantes'in yıllar önce kendisine anlattığı, Hızır ve Andrea'nın hikayesi aklından çıkmıyordu. Cesaretle delilik arasındaki arafta sıkışıp kalmış yüzyılın en büyük iki komutanı; uzun saçlı, kömür gözlü bir aşk uğruna Akdeniz'i ateşe vermişlerdi. Bu kadar kudretli olmalı mıydı aşk? Gülümsedi William. Ölmek üzereydi. "Aşk ancak uğruna ömrünü sunduğunda aşk..." diye geçirdi içinden. Arafın ta kendisiydi aşk... "Ve aşk... iyi ki vardı."
ADANA: Cevdet Akçalı, Fazıl Güleç, M. Salahattin Kılıç, Melih Kemal Küçüktepepınar, Ali Cavit Oral, Emir H. Postacı, Kemal Satır, Ahmet Topaloğlu, Turgut Topaloğlu, Alpaslan Türkeş, Hüsamettin Uslu.
ADIYAMAN: M. Zeki Adıyaman, Ali Avni Turanlı.
AFYON KARAHİSAR: Hasan Dinçer, Hamdi Hamamcıoğlu, Ali İhsan Ulubahşi, Kazım Uysal.
AMASYA: Yavuz
Üç din, üç peygamber, üç kutsal kitap... Hepsi doğruluğu, dürüstlüğü, sevgiyi, inancı, güveni, şefkati, adaleti, maneviyatı, yaşamı şereflendirirken neden bu kadar ölüm kokuyordu sokaklar?
Krallıklar da böyle yönetilirler, senyor. Halk huzur, güven ve refah içindeyse size ihtiyacı yoktur. Size ihtiyacı yoksa sizi beslemez. Çünkü madden ve manen onlara yük olan sizsinizdir artık. Kendi ekinlerini ekip, kendi çocuklarını büyütebilirler. Sahip oldukları şeylere göz koyacak bir düşmanları yoksa, sizin onları korumanıza da ihtiyaçları yoktur.
Uykuya dalabilmek, aklı dinginleştirebilme becerisidir insanın... Sadece dert ve tasadan korkup da kaçmaz uyku. Hayaller kimi zaman öyle büyüklüklere ulaşır ki zihinde, sırf hayal etmenin heyecanı bile aklın duvarlarına çarpa çarpa yankılanır, gürültüden uyuyamaz olur insan. Ama kimi zaman da dediğiniz gibi hayaletlerden korkar da kaçar köşe bucak... Acısıyla baş edemeyince ruhun, terk eder gider insanı kendi haline...
O kadar uzun yıllar savaştım ki... sonunda ne için savaşmaya başladığımı unuttum sanırım; ya da uğruna savaştığım şey zaman içinde o kadar değişti ki, artık dönüp baktığımda tanıyamıyorum...
Çoğu zaman yaşayıp da anlam veremediğimiz olaylar, günü geliyor tekrar önümüze, yolumuza çıkıyor. Kaf Dağı'nın ardında, bazen sadece siluetini gördüğümüz kalelere giden patikalar, onları örten sisin kalkmasıyla beraber gözlerimizin önüne seriliyor. Ama sadece vakti geldiğinde... sadece vakti geldiğinde kalkıyor o sis ve o vaktin ne zaman geleceğini hiçbir zaman bilemiyor ademoğlu.
Kendini suçluyor olmalı. Hırsına, egosuna yenik düşmüş olmayı kendine yediremiyor olmalı. Bu yüzden uyanıkkenki öfkesi... ve saatler süren uykusu da bir kaçış gerçekliğinden..
Kalem ruhun dilidir, senyor. İnsanın varlığını oluşturan ne varsa, yazılarına da onlar dökülür. İnsanın varlığı ise hayatına dokunan ruhların toplamı oluşturur.