Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Deniz Cansız

Deniz Cansız
@denizcansiz
İngilizce Öğretmeni / Yazar / Çevirmen
İngiliz Dili ve Edebiyatı
1 Ocak
13 kütüphaneci puanı
130 okur puanı
Haziran 2020 tarihinde katıldı
"People can't mourn what they don't know they ever had,' said the Doctor. 'But - and this is the important thing - given the choice, they would rather have the grief. They would rather spend the rest of their lives in mourning than lose a single memory of those they have lost. Because there is nothing more precious than those memories. They are all that they have left of their loved ones. And it is with those memories that they keep them alive."
Sayfa 181Kitabı okudu
Reklam
"Ne yalan söyleyeyim hem Emre'ye, hem Eymen'e, hem de yerde yatan çocuğa karşı kanım ısındı. Çünkü hepsinde de şunu fark ettim. Eylemlerinde başkasının üzerinden bir çıkar sağlama yok; her şey öz ve olması gerektiği kadar ari. Bunlar günümüze ters gibi görünüyor. Yaşantımızda yardımlaşma olabilir, birisinin bilgisinden hareketle yeni bir bilgi ortaya çıkabilir fakat karşındakini hiçe sayma yok."
"Yaptığımız faaliyetler bazılarına garip aynı zamanda gereksiz gelebilir fakat bizim açımızdan şu anlık oldukça keyif verici. Bazen bu durumun, olayın o anki kendi varlığı sonucundan veyahut nedeninden daha önemlidir. Örneğin arabayla yolda gidiyorsunuz ve lastiğin bir tanesi patladı. Lastiğin neden patladığı mı daha mühim yoksa ulaşmak istediğiniz yere gidemeyişiniz mi? İşte biz de şu an biraz bu durumdayız."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Bir de..." diye devam ederek yutkundu: "Düşen olmamak -yatan olmamak- fakat düşeni -yatanı- görmek bazen hâlime şükretmeyi hatırlatıyor bana. Burada o kısa hatırlama evresini belki de daha fazla deneyimleyebilirim diye düşünüyorum."
"Her yer maddeyle kaplı Khanalux. Değişiyor, dönüşebiliyor ama ilk hâline asla geri dönmüyor, onun yapay bir yeniden üretimi olmaktan öteye gitmiyor. Zaman ileriye doğru akıyor."
Reklam
"İnsan hayal kurar. Ulaştığımız bu noktaya sadece çalışarak varmadık. Hepsini önceden hayal etmiştik. Zihnimizde kurgulayıp da gerçeğe dönüştürdüğümüz o kadar çok tasarım var ki, bazen bizi bile şaşırtıyor. Yine de hepsini hayata geçirebilmiş değiliz."
"Evren, bilinmezler ve çelişkilerle dolu," dedi. "Belki henüz sizin sisteminize uğramamış ama bu hiçbir zaman karşılaşmayacaksınız demek değildir. Şu an burada gördüğüm topluluk, gerçekten oldukça sıcakkanlı ve çevresiyle uyumlu. Ancak bu huzuru bozabilecek bir şey olduğunda nasıl davranacaklarını bilmiyorum. Kimsenin de bilebileceğini sanmıyorum. Daima gülümseyen birinin yüzünü asmak zorunda kalışını görmek istemezdim doğrusu."
"The Doctor didn’t speak. He didn’t dare. Not just for fear of sparking a metacrisis resurgence but more importantly because that tone in Donna’s voice always made him feel like a 10-year-old who’d been caught with his hand in the biscuit tin."
"The Doctor replaced the top box, hiding the top of the woman’s head so that neither of them could see anything of the other. ‘Oi! D’you mind?’ But the Doctor did mind. This woman meant the world to him and it burned that he couldn’t just sweep her up in the biggest hug. But no, it couldn’t be her. There wasn’t that much coincidence in the universe … was there? He moved the top two boxes again. Yup. It was her. ‘If you’ve finished playing games, mate!’ Donna. Donna Noble. Donna who, if she recognised him, would die, her mind obliterated by the after-effects of a two-way human/Time Lord biological metacrisis. Donna, the most important woman in creation. Donna standing there after saving the universe from the Daleks by deactivating their reality bomb."
"He had sat down next to a nice lady with a bit of shopping. She’d shuffled her shopping aside so he could sit better. He had thanked her and then started talking about the weather (Londoners always talk about the weather) and the awful traffic (another popular subject) and then he started explaining where he was going. And the lady had stood up to get off, without saying a word back. Except she hadn’t got off at all, she’d just moved to another seat near the back of the bus. The Doctor had looked at her in surprise, but she wouldn’t catch his eye. Why were humans in cities so anti-eye-contact? Eyes were wonderful things, windows to the soul and all that—"
Reklam
"Things had been … weird. That was probably the best word. Then again, it always was after his body had gone through that strange metamorphosis his people called regeneration. One minute he’d been a blonde woman, standing on a clifftop, the next, bang, a flash of golden regeneration energy and he’d become a tall, gangly man. Okay, normally, the body would be completely new, but this time, he’d found himself back in an earlier one, a bit like putting on a favourite shirt or comfortable old shoes. Nevertheless, it was unusual and not at all what he’d expected."
"Kimileri, ben sokaktayken oturdukları dairenin penceresinden aşağıya sarkarak "Işıkçıı! Işıkçııııı!" diye seslenir bana. Ampullerle uğraştığım doğrudur ama ben bir "ışıkçı" değil, bir elektrikçiyim. Her türlü elektrik işini yapmakla bilinirim. Ama kadınlar -ki ışıkçı diye bana seslenenler hep onlardır- aydınlığa olan hasretlerinden midir bilmem, mesleğimi "ışık vermek" olarak akıllarına kazımış bulunuyorlar."
"İnsanlığı kurtarmak için dünyanın sırrını yeraltında aradığını sandığım babam, aslında insanları birbirine uzaklaştıran bir tasarı için kat üstüne kat çıkan bir inşaatçıydı."
"Ağbimin söyledikleri çok güçlü ama devirmeyen bir rüzgâr gibiydi. Gökçeada'da böyle bir rüzgâra maruz kalan bir ağaç tanıdım. Denizin sağı ve solundan uzanan küçük dağların arasındaki boşlukta yer alıyordu bu ağaç. Yıldızkoy'a gitmek için önünden geçiyordum. Açık alanda durup yıllarca o rüzgâra maruz kalmış ve şeklini de rüzgâr vermiş ona. Beli önüne doğru yatık, yaşlı bir kambur gibi duruyordu. Rüzgâr, üzerindeki kiri temizliyordu ama kötü de bir şekil veriyordu ona. Neyse ki böyle rüzgârlar, böyle insanlar vardı işte. Bir soyguna kalkışmıştık ama nasıl nefes alacaktık sonrasında sanki... Neyse ki çok kötüler vardı. Yoksa en kötü hissedecektim."
"Hayal kırıklıklarının ani ıstırabı içinde, benim ve türümün yaşadığı günlerin gökyüzüne dağılmış yıldızlar karşısında bir hiç olduğu bu karşı konulmaz evrenin, her eylemin boşuna olduğu ve acı çekmeyi bile ziyan eden evrenin devasa karanlığını hissettim."
255 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.