Çünkü bir kesimin lüksü, ötekinin yoksulluğuyla dengelenir. Bir yanda saray, öteki yanda düşkünler evi ve “dilsiz yoksul”. Firavunlara mezar olacak piramitleri inşa eden on binler
sarmısakla beslendi ve insan gibi gömülmemiş olabilirler. Sarayın pervazını bitiren duvarcı geceleri büyük olasılıkla Kızılderili çadırı kadar bile iyi olmayan barakasına döner. Uygarlığın olağan belirtilerinin var olduğu bir ülkede yaşayanların çoğunluğunun yaşam koşullarının, vahşi insanlarınki kadar alçalamayacağını sanmak büyük bir yanılgının belirtisidir
Kim verecek gözden süzülen yaşın hesabını?
Gecelere anlattım, duymadı
Yıldızlara fısıldadım, sustular
Bir ben bildim, bir de içimdeki yangın
Her damlası bir sitem, bir kırık umut
Kalbimden süzüldü gözlerime,
Dilsiz kaldı dilim,
Sadece yaşlar anlattı seni
Sen giderken sustu dünya
Ardından dökülen her damla,
Bir "neden?" sorusunun cevapsız haliydi
Bir "keşke"nin, bir "ah"ın iziydi yanaklarımda
Görmediğin her yaş,
Sana inanan kalbimin itirafıydı
Kimse duymadı
Ama ben her birini saydım, ezberledim
Belki de sen veremezsin bu hesabı
Ama vicdan verir,
Zaman verir,
Ve ben… unutmam, unutmam o damlaların sebebini