Başka inançtaki insanların karşısına geçip; 'Benim dinimden olmadığın için düşmansın, dolayısıyla benim dinimi hak dini olarak kabul etmek zorundasın, yok eğer kabul etmiyorsan kellenin güvenliği için vergi (cizye-haraç) ödemek zorundasın, yok bunu da kabul etmiyorsan, o zaman dinimin emri gereği katIin vaciptir' diyen bir hukuğun, çağdaş hukuk ve insanlık değerleri karşısındaki anlamı, en hafif deyimle "zorbalığın hukuku" olmaktan başka birşey olabilir mi zaten? Zorbalık ise her durumda zorbalıktır;
bunu doğrudan haraç için veya haracı da meşru kılmak üzere inanç dayatması adına yapmışsın, hukuk mantığı ve ahlak açısından ne farkeder ki?
Sayfa 42 - Başak Yayınları Yedinci Baskı Aralık 1994Kitabı okudu
Eğer birisi dindar olmak isterse "saf imana" dayanmak zorundadır , fakat eğer birisinin dünya görüşü bilime dayanırsa bunun kesin ispatı vardır gibi bir izlenim oluşur bazen. Bu oldukça ciddi bir hatadır. Bilimin muhtelif dallarında makul hiçbir insanın muhtemelen karşı çıkmayacağı kesinlikte sonuçların kanıtlanmış olduğu doğrudur. (" Yeryüzünün düz olduğunu savunan" birisi delile karşı çıkarak kendi görüşlerine sarılan kişi için severek verdiğimiz örnektir.) Fakat bütün bir dünya görüşü olarak bilimi kullanma teşebbüsü, böyle çok kuvvetli bir desteğe sahip değildir. Çoğu zaman bilimsel tabiatçılık denen, bu dünya görüşü, sadece bilimsel kaynakları kullanarak gerçekliğin bu tabiatçı açıklaması, hala başka bir sürü teori gibi bir teori olarak görülmektedir. "Bütün makul insanlar için ispatlanmış" olmaya, dini inanç sistemlerinden daha elverişli değildir.
Dinler insanları sömüren, insanları köleleştiren, insanları inanmaya zorlayan -ve tüm inançlar akla karşıdır-İnsanları yüreğinden değil, sadece belleğinden geldiği için hiçbir anlam ifade etmeyen dualar okumaya zorlayan parazitler olagelmişlerdir.
Her şeyden önce, Kuran’ın sadece Müslümanlara değil fakat okuyup anlayabilen herkese hitap ettiği söylendi; onun okuyucusunu inanç ve İslam lehine olan delilleri rasyonel bir biçimde ele alıp değerlendirmeye teşvik ettiği öne sürüldü. Bu, elbette imanın oynayabileceği bir rol bulunmadığını ve Tanrıya yaklaşmak için belli bir evreden itibaren imana gerek olmadığını telkin eder fakat sadece Kuran’ın birtakım işaretler yoluyla savunmakta olduğu şeylerin doğruluğu için sağlam akli temeller ve deliller getirdiğini, İslam’ın özü itibariyle bir akıl dini olduğunu ifade eder.