"Yapmak zorunda olduğumu hissettiğim bir şeyi asla yapmam seninle. Seninle yaptığım her şeyi isti- yorum. Seni o kadar çok istiyorum ki, bunu sana ver- mekten başka bu isteğin tamamıyla nasıl başa çıkabi- leceğimi bilmiyorum. Bu yüzden otur," dedi ve elini ona doğru bastırdı. Sonra aniden durdu. "Fantezinin, benim sana oturmanı
Julia'nın yumuşak, güzel tenine dayanamayarak elini onun belinde gezdirirken, Julia cazibeli bir ser- zenişle uykusunda mırıldandı. Clay'in lanet elinin kendi bilinci vardı sanki, parmakları karnının deri- sinde dolandıktan sonra göbek deliğinin altına indi. Julia uykusunda döndü, ya da belki de poposunu ona yaklaştırırken uyanmaya
İçine doğru yayılan sıcaklık akımını oluşturan şeyin onun parmağının baskısı mı, yoksa pürüzsüz objenin yeni ve çılgınca hissi mi olduğunu bilmiyor- du. Ama Clay'in parmağı kıvrımlarının içine doğru inerek içine girdiğine, dışarı biraz daha ıslaklık aktı.
"Elime akman çok uzun sürmedi."
"Azgınlığımın hızı seni hayal
"Belki çok güçlü yoğunlaşırsam, belki seninle... hissedebilirim." Önünde kırılgan, solgun ve koyu renk parlak tırnaklarıyla bir el be- lirdi. Bileğinin arkasında bir gül yaprağı çarpıcı bir şekilde dururken sonra birden uçarak yok oldu. "Sana dokunabilir miyim?"
En azından bu defa sormuştu. Hırıltılı bir ses tonuyla,
Bilimi çürüttüğü düşünülen bir bilmece vardır: “Doğuştan sağır bir insan için do sesi ne anlama gelir?” Cevap diğer herkes için ne anlama geliyorsa o kişi için de o anlama geldiğidir: Sadece bu notaya ait kesin ve benzersiz ses frekansı, yani 263 hertz.
Gözünün önündeki yıldızlar kaybolurken Lucie ayağa kalktı, yavaşça geri çekildi ve parmaklarını giydiği gömleğin açık yakasında dolaştırmaya başladı.
Şimdi neyin peşindesin kadın?
Seninle ilgilendim. Yatağının tam karşısındaki makyaj ttasasının önündeki ahşap banka hafif cilveli bir şekilde oturdu. Şimdi de kendimle ilgileneceğim.
Sanırım o
Senin ,benden uzakta, o uzaklarda,
bensiz , ben yanında olmadan,
ben senin sesini duymadan,
Sesimi sana duyurmadan,
çok acı çektiğini düşünmüşümdür.
Doğrusu çok acı çektiğimi söyleyemem.
Ama çok üşüdüm.
Karakış.
Yazmak için bir dil seçmeniz gerekti. Bu, sizleri hor gören insanların diliydi.Siz de onların diliyle onları hor gören öyküler yazdınız.Ortak dil denilen bu olsa gerek. Her ne kadar, ortak bir dil diye bir şey yoksa da.
Felicindo ondan azıcık borç isteyecekti, ama tam o sırada evlerin oradan bir horoz öttü. Köyün son horozuydu bu, kurban edi- lecek fedakâr horoz, ölüm ülkesinden geliyordu sesi; sırf pislik olsun diye keyifle, yanlış zamanda ötüyordu. Ve horoz üüürüsü geceyi kırar kırmaz, bu ışıltılı süvari, çalılıkların arasından ateşler saçarak dağın içinde yok
Odayı tek aydınlatan şeyler, televizyondan gelen, yanıp
sönen mavi ışıklar ve şöminenin vermiş olduğu aydınlıktı.
River'a bakıp bu olaym bizi nasıl etkileyeceğini düşündüm.
Uykusunda ufak ufak kıpırdıyordu. Onun kalp atışmı hissetmek için elimi kalbinin üzerine koydum. Tişörtünün
altmdan teninin sıcaklığını hissedebiliyordum ve onu